25 Mayıs 2017 Perşembe

Hakkı Yılmaz'ın "KUR'AN'DA ORUÇ" Adlı Makalesinde Kur'an Adına Uydurduğu Sözler Üzerinde Bir Mülahaza

Din adına konuşan insanların, din adına söyledikleri sözleri, Allah böyle diyor veya Kur'an böyle diyor şeklindeki sözler ile savunması, din adına yapılabilecek en büyük hatalardan birisidir. Sadece Kur'an'ın meali ile konuşulsa dahi bu sözleri söylemek büyük bir cesaret istediği halde, bazı kimseler din adına konuştuğu sözleri Kur'an'a veya Allah'a mal ederek, büyük bir hata içine  düşmektedirler. Yazımıza konu edeceğimiz şahsın KUR'AN'DA ORUC (İNSANIN KENDİSİNİ TUTMASI) başlıklı makalesinde bulunan oruç hakkındaki verdiği bazı bilgileri, Kur'an'a mal etmesi üzerinde durmaya çalışarak konuyu dikkatlerinize sunmaya çalışacağız.

Mezkur şahıs makalesinin başında Bakara s. 183-184. ayetlerinin meallerini verdikten (bu ayetlere verdiği anlamı yutikune kelimesi ile ilgili olarak açtığı başlık ile ilgili kısımda ele almaya çalışacağız), ve Savm kelimesinin tarifini yaptıktan sonra şunları söylemektedir;

"Lisânu’l-Arab’ın ifadesinden de anlaşıldığı üzere savm sözcüğü, “konuşmamayı” da kapsamaktadır. Bakara/183-187′de Müslümanlar için farz kılınan savm, yememeyi, içmemeyi, cinsel ilişkide bulunmamayı ve konuşmamayı gerektirir. Fakat birçok lügat ve ilmihalde, savm’ın sadece “yeme, içme ve cinsel ilişkiyi bırakma” olduğu yazılmıştır, ki bunu, yalnızca sözcüğünün anlamını bozan bir hata olarak değerlendirmek doğru olmaz. Çünkü bize göre bu, dine karşı büyük bir iftiradır. Eğer “terk-i kelam” savm’ın kapsamından çıkarılsaydı, bunun Kur’ân’da yer alması (yani, bizzat Allah tarafından çıkarılması) gerekirdi. Nitekim, Sizden kim o aya [Ramazân ayına] tanık olursa o ayı oruçlu geçirsin (Bakara/185) talimatıyla getirilen yeme, içme ve cinsel ilişki yasaklarına, Orucun gecesi refes [kötü söz, cima] size helâl kılındı (Bakara/187) buyruğu ile refese [kötü söze, cimaya] istisnâ getirilmiş, böylece oruç tutma geceleri kapsam dışı bırakılmıştır. Dinde belirleme işte böyle olur.

Helâl kılındı” ifadesi, daha evvel harâmlaştırılmış bir şey için kullanılır. Eşyada aslolan ibaha olduğundan, eskiden helâl olan bir şey için “helâl kılındı” denmez. Ayrıca Meryem/24-26′da, Sonra ona aşağısından/aşağısındaki kişi seslendi: “Sakın üzülme, Rabbin alt tarafında bir su arkı akıttı. Hurma dalını kendine doğru silkele, üzerine olgunlaşmış taze hurmalar düşsün. Sonra ye, iç, gözün aydın olsun. Sonra eğer beşerden birini görürsen, ‘Ben Rahmân’a bir oruç adadım, onun için bugün hiçbir kimseyle konuşmayacağım’ de buyurulduğuna göre, “terk-i kelam”, orucun aslî unsurudur. Kur’ân’da, “terk-i kelam”ın savm’ın kapsamından çıkarıldığına dair herhangi bir işaret olmadığına göre, oruç esnasında konuşmanın da terk edilmesi gerekir. Kişiyi takvâ sahibi yapacak olan orucun, kimseyi takvâ sahibi yapmayıp aksine savurgan ve riyakâr yapmasının arkasındaki sebep, orucun İslâm’daki gerçek anlamından farklı uygulanması olsa gerek."

Dikkat edilirse sayın Yılmaz savm sözcüğünün anlamının konuşmamayı da kapsamına almasını delil olarak göstererek, oruç yasaklarına konuşmamanın da dahil olduğunu iddia ederek, bunun böyle olmamasının Dine karşı büyük bir iftira olarak değerlendirmektedir. Meryem suresi içindeki ayetlere istinaden, orucun asli unsurunun terk-i kelam (konuşmama) olduğunu iddia eden sayın Yılmaz, eğer verdiği ayetlerden orucun asli unsuru hakkında bir çıkarım yapılabilecekse ayet içindeki ye iç emrinden, orucun asli unsurunun yememek ve içmemek, Meryem'in savmının ise sadece konuşmamak ile sınırlı olabileceğini neden düşünememektedir?.

Kur'an'ın Ramazan orucu ile ilgili emrinin konuşmamayı da kapsayıp kapsamadığını yine bu konudaki ayetlerinden anlamak mümkündür. Bakara s. 187. ayetinin kendi yaptığı çevirisi üzerinden oruçlu bir kimsenin neleri yapmaması gerektiğini öğrenebiliriz. 

187. Karşılıklı, beraberce oruç tutma gecesinde kadınlarınıza cinsellikle ilgili sözler, cinsel ilişki, size helâl kılındı. Onlar, sizin için bir giysidir, siz de onlar için bir giysisiniz. Allah, sizin kendinize hâinlik ettiğinizi bildi de tevbenizi kabul etti ve sizi bağışladı. Artık kadınlarınıza yaklaşın ve Allah’ın sizler için yazdığı şeylerden arayın. Ve fecrden, beyaz iplik siyah iplikten iyiden iyiye sizin için açığa çıkıncaya kadar yiyin-için. Ve geceye kadar orucu tamamlayın. Ve siz ilâhiyat eğitim merkezlerinde programlı ibâdet hâlinde iken onlara yaklaşmayın. Bunlar, Allah’ın sınırlarıdır, artık Allah’ın sınırlarına yaklaşmayın. Allah, Kendisinin koruması altına girsinler diye âyetlerini insanlara işte böyle açıkça ortaya koyar.

Bakara s. 187. ayeti oruç gecelerinde cinsel ilişki, yemek ve içmenin helal olduğunu beyan etmektedir. Bu ayetin mefhumu muhalifi, oruçlu olunan zamanlarda cinsel ilişkinin, yemek ve içmenin yasak oluşudur. Eğer oruç yasaklarına konuşmamak dahil olmuş olsaydı ayet bunu belirterek bizlere, " Ve fecrden, beyaz iplik siyah iplikten iyiden iyiye sizin için açığa çıkıncaya kadar yiyin-için ve KONUŞUN  şeklinde bir beyanda bulunurdu. Böyle bir beyanın olmaması, oruç yasaklarına konuşmanın dahil olmadığının en bariz delili olmasına rağmen, sayın Yılmaz bu yasağı ısrarla Kur'an'a mal etmektedir. 

Sayın Yılmaz'ın oruç hakkında Kur'an'a söylettiği sadece bu değildir. "184. ÂYETTEKİ يطيقون[YUTÎQÛNE] FİİLİ"  başlığı altında şunları söylemektedir;


İbn Abbâs, ط[tı] harfini şeddesiz, و [vav] harfini şeddeli olarak, يطوّقون[yutavviqûnehu/zorlukla bu oruca güç yetirenler] şeklinde okumuştur.3 Bu kıraate göre veya sözcüğün if‘âl babından olup bu babın hemzesinin de “izale” için olmasından hareketle ibare, “oruca güç yetirmiş [tutabilmiş] olanlar üzerine de bir yoksulun yiyeceği fidye vardır [borçtur]” şeklinde de anlaşılmıştır ki bu durumda, kişi hem oruç tutmak hem de fidye vermek durumundadır. 
Bizce bu âyet geçmiş ümmetlere ait oruç hükümlerini bildirdiğinden müslümanları ilgilendirmez. Müslümanlar, 185. âyette gösterilen kolaylık nedeniyle bu hükümlerden muaf tutulmuştur.Bu durumda, 184. âyetteki sayılı günler ifadesi, geçmiş ümmetlere farz kılınan orucun zamanını ifade etmekte olup Müslümanlara farz kılınan orucun zamanı [Ramazân ayı] ile ilgisi yoktur.Sayılı günler’in, hangi günler ve kaç gün olduğuna dair Kur’ân’da herhangi bir ifade yer almamaktadır. Herhangi bir değeri olmamakla birlikte bu husustaki görüşleri naklediyoruz:
Sayın Yılmaz Sayılı günler deyiminin Ramazan ayı ile ilgili olmadığını, bunun geçmiş ümmetler ile alakalı olduğunu söylemektedir. Bu iddiasını ise Bakara s. 183. ve 184. ayetlerini birbirine karıştırmak sureti ile ortaya koymaktadır. 

183,184Ey iman etmiş kimseler! Karşılıklı, beraberce oruç tutmak, Allah’ın koruması altına giresiniz diye, sizden öncekilere, ‘sayılı günlerde, o nedenle sizden her kim hasta olursa veyahut çiftçilik, ticaret, askerlik, eğitim- öğretim gibi gidiş gelişli; hareketli bir iş üzere olursa diğer günlerden sayısıncadır. Oruca gücünü kaybetmiş olanlar/gücü yetenler üzerine ise bir yoksulun yiyeceği, kurtulmalık olarak borçtur. Kim de gönüllü hayır-iyilik yaparsa bu kendisi için çok hayırlıdır/yararlıdır. Ve eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için hayırlıdır/yararlıdır’ şeklinde farz kılındığı gibi, size de farz kılındı.

"Teknik yapısı itibariyle 184. âyetin bağımsız bir cümle değil, 183. âyetin bir parçası; tümleci olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda 184. âyet, 183. âyete iki şekilde bağlanabilir:" diyerek şöyle devam etmektedir;

"A) 184. âyet, 183. âyetteki, size yazıldı fiiline bağlanabilir. Buna göre anlam, “Ey iman etmiş kimseler! Oruç tutmak, takvâ sahibi olasınız diye, sizden evvelkilere yazıldığı gibi size de sayılı günlerde, o nedenle sizden her kim hasta olursa veyahut yolculuk üzere olursa diğer günlerden sayısıncadır. Oruca takati zail olmuş olanlar/gücü yetenler üzerine ise bir yoksulun yiyeceği fidye vardır [borçtur]. Kim de gönüllü hayır [iyilik] yaparsa bu kendisi için çok hayırlıdır [yararlıdır]. Ve eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için hayırlıdır [yararlıdır] şeklinde yazıldı [farz kılındı]” şeklinde olur." 

Şeklinde yani bütün meallerde gördüğümüz anlamı verdikten sonra, bu anlam için şunları söylemektedir;

"Bu durumda, ya mü’minlere Ramazânın haricinde başka “sayılı günlerde” orucun faz kılındığı, ya da 185. âyetin 183-184. âyetlerin açılımı olduğu kabul edilecektir. Bu ise, 185. âyetteki mesaj dikkate alındığında tercihe şayan olmaz."

Yani sayın Yılmaz, bütün meallerde gördüğümüz şekilde verilen bir anlamın, Ramazan ayı haricindeki günlerde de orucun farz kılınmış olabileceği anlamı çıkacağı için, bu tür anlam vermenin tercih edilemeyeceğini söylemektedir. Halbuki sadece 183. ayetin sonundaki Lealleküm tettekune ibaresinin ayet sonu olduğunu, ve bunun başka ayetlerde de aynı şekilde olduğunu dikkate almış olsaydı, her iki birbirine karıştırmak sureti ile anlamı bozmaya cesaret edemezdi. Sayın Yılmaz, orucun Ramazan ayı içinde tutulması gerektiğini düşünmekle birlikte, bu konuda girdiği zorlama yorumların sebebi merak konusudur. 

Oruç konulu ayetleri bir çocuk dahi okumuş olsa kolayca anlayabilecek iken, mezkur şahsın bu ayetler üzerinde oynamalar yaparak, farklı yorumlar çıkarmaya çalışmasının amacını düşünmek gerekmektedir. Ancak yaptığı Kur'an çevirisinde ayetleri birbirine karıştırmak sureti ile yaptığı bazı anlam bozmalarını dikkate aldığımızda, bunu bilerek ve sadece ön kabullerini Kur'an'a onaylatmak amacı ile yaptığını anlamak zor olmayacaktır.

KÜLÛ VE’ŞREBÛ (Yiyiniz ve içiniz) başlığı altında susuzluğun insan vücuduna verdiği zararları ele aldıktan sonra, "Vücudun özellikle de beynin su ihtiyacı dikkate alındığında ise beyni hasta etmeyecek; zihinsel fonksiyonlarda noksanlık oluşturmayacak ölçüde, yani beyni koruyacak ölçüde su alımının oruçta sakıncasız olması gerektiği ortaya çıkmaktadır.
diyerek, oruç yasaklarına dahil olan yeme ve içmeden su içmenin istisna edilmesi gerektiğini söylemektedir. 

Kur'an ile ilgili konularda konuşmaya soyunanların dikkat etmesi gereken ilk nokta, yazdıkları yazının başlığının Kur'an'da ......., veya Kur'an'a göre ........... şeklinde olmaMAsına dikkat etmeleridir. Bu tür başlıklar altında yazılanlar, Kur'an'ın bu konuda ne dediğini dile getirmek anlamını taşımaktadır. Halbuki kim olursa olsun, Kur'an ile ilgili yazdıkları okuduğu ayetten anladığı veya anlamak istediği olup, bunların Kur'an'dan olduğunu iddia etmek hakkına sahip değildir. 

Sayın Yılmaz, Kur'an'da Oruç şeklinde bir başlık atarak, bu konudaki düşüncelerini Kur'an'a onaylatmaya çalışması bakımından ilk başta yanlışa düşmüştür. Oruç yasaklarına konuşmamayı da ilave eden sayın Yılmaz, acaba bu yasağı kendisinin bir Ramazan boyunca uygulayarak, Ramazan orucunu eda edip etmediği merak konusudur. Oruç günlerinde su içmenin yasak olmasını, susuzluğun insan vücuduna olan zararlarını dikkate alarak değerlendirerek, beyni koruyacak miktarda içmenin orucu bozmaması gerektiğini iddia eden sayın Yılmaz, din koyuculuğa soyunmakta olduğunun acaba farkında mıdır?.

Oruca güç yetiremeyenlerin oruç tutmamalarına dair ruhsat vermek yerine, ihtiyacı olduğu zaman biraz su içerek oruç tutmaları emredilemez miydi?.

İnsan vücudunun suya olan ihtiyacını sayın Yılmaz'dan daha iyi bilen Allah (c.c), neden oruç günlerinde bir miktar suya izin veren bir beyanda bulunmamıştır. Acaba bu izinleri Hakkı Yılmaz veya benzerleri olan kulları gibi, insanı Allah'tan daha iyi tanıyan !! kimselere mi bırakmıştır?.

Makalesinde " oruç, imamın, müezzinin, din adamının açıklamasına bırakılacak bir ibâdet değildir" şeklinde bir iddiada bulunan sayın Yılmaz için biz de şunu söyleyebiliriz. 

      Bu Kur'an Hakkı Yılmaz'ın açıklamalarına bırakılabilecek bir kitap değildir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder