Öz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Öz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Temmuz 2017 Cuma

Kur'an Müslümanlığı'nın Gidişatı Hakkında Bir Öz Eleştiri

Türkiye gündemine yaklaşık 50 sene kadar önce giren ve geleneksel din anlayışının rivayeti öncellemesine karşı, Kur'an'ın öncellenmesini öneren bir düşünce akımı olan Kur'an Müslümanlığı, kişisel gözlemlerimize dayanarak vardığımız kanı sonucunda artık tıkanma noktasına gelmiş, antitez ve ilmi bir temelden yoksun olarak ortaya çıkmasının sonucu, elle tutulur gözle görülür herhangi bir düşünce üretememiş olmasından dolayı, kendilerini daha önce bu isimle tanıtan bazı kimseler tarafından, Kur'an'ın bugün bizim için ne ifade ettiği şeklinde sorgulamaları ve Kur'an'dan kaçışları gündemdeki yerini almaya başlamıştır.

Allah (c.c) yi yaratıcı olarak tanıyan, fakat onun yarattığı kulları üzerinde tasarruf hakkını hatırlatan elçi ve kitapları ret eden bir düşünce akımı olan Deizm, daha önce kendisini Kur'an'a nisbet ederek tanıtan bazı kimseler arasında revaç bulmaya başlamış, bir kısım kimsede ise, bu akımın kitaba ve elçiye iman eden fakat kitap ve elçinin hayat içinde işlevini yansıtmayan, Deizm'e farklı bir boyut kazandıran Kuran'cı Deizm akımı oluşmaya başlamıştır

Yazımızda bu akımın neden bu noktaya geldiği hususundaki düşüncelerimizi paylaşmaya çalışarak, daha sonraki Kur'an'ın hayatımız içindeki anlamı ve yeri nasıl olmalıdır? konulu yazılarımıza zemin hazırlamaya gayret edeceğiz. Kur'an Müslümanlığı deyimini kullanmış olmamız, genelde bu isimle bilindiği için olup, bu deyimi kullanmanın sakıncaları konusunu daha önce işlemeye çalışmıştık.

Kur'an Müslümanlığı, rivayet ve kişilerden beslenen din algısına karşı Kur'an'ın dinde belirleyici olması düşüncesi etrafında toplanan az sayıda Müslüman'ın gayretleri sonucunda Türkiye gündemine oturmuştur. Fakat bu hareket bugün, daha önceleri kendisini Kur'an Müslümanı olarak niteleyen bazı insanların nezdinde miadını doldurmuş bir hareket olarak görülmekte, ve Kur'an'ın insan hayatı için pek de gerekli bir kitap olmadığı düşüncesinden yola çıkılarak, kökü batı kaynaklı Deizm olan, fakat Türkiye genelindeki tabanı daha önce İslam'ı savunan bir kısım insan tarafından oluşturulan bir inanç sistemi etrafında toplanılmaya başlandığı gözlemlenmektedir. 

Deizm, felsefe olarak insanın fıtratındaki sese kulak vermesi ve bu sesin ona kendisini ve yaşadığı alemi bir yaratan olduğunu ve ona inanması gerektiğini söylemesi bakımından belki makul bir düşünce akımı olarak görülebilir. Fakat bu makuliyetin, hayatında kitap ve elçi ile muhatap olmamış insanlar için geçerli olduğu hatırdan çıkarılmamalıdır. Hayatında kitap ve elçi ile muhatap olmuş, hele bir de kendisini bir zamanlar Kur'an Müslümanı olarak tanıttıktan sonra Deist olmuş insanlar için, bu düşünce artık bir inkarcılık felsefesi haline dönüşmektedir.

Kur'an'ın neden bu insanlar nezdinde artık gözden düşmeye başladığı meselesi uzun uzadıya ve bir çok yönden bakılarak irdelenebilecek bir konudur. Biz bu noktaya gelme sebeplerine bu akımın Türkiye genelindeki tarihçesini kısaca özetleyerek başlayabiliriz. 

Bu akımı başlatanlar samimi ve gayretli insanlar olmakla birlikte, akademik ve ilmi alt yapıdan yoksun olmaları nedeniyle, işe öncelikle rivayet kültürünü şiddetli biçimde eleştirerek başlamışlar, bundan dolayı rivayet kültürü savunucuları ile aralarında müthiş bir düşmanlık belirmiştir. Bu düşmanlık halen sürmekte olup, özellikle Kur'an'ı savunan kesimin tebliğ ve insanlara yaklaşım konusunda, savundukları kitabın önerdiği metodu ısrarla kullanmadığını üzülerek söylemek istiyoruz. 

Kur'an'ı savunan kesimi özellikle suçlama sebebimiz, Kur'an'ı öncellediklerini iddia etmiş oldukları halde, farklı düşüncelere yaklaşım konusunda kitaba uygun davranışlar sergilememiş olmalarından ötürüdür. Aslında her iki tarafın da birbirlerine olan yaklaşımları üslup ve edep bakımından, İslam adına hareket ettiğini iddia edenlere asla yakışmamaktadır.

Yıllardır ve halen Kur'an Müslümanlığı adına söz söyleyenlerin ve üretim yapanların büyük bir çoğunluğu, Hadis, Sünnet, Mezhep, Tarikat v.s gibi geleneksel din algısına karşı ilan edilen bir savaşın erleri olarak savaş meydanlarında yerini almış, karşısındaki düşmanı yerle bir etmek için ellerinden geleni yapmaktadır. Halbuki bu insanlar tez olarak Kur'an üzerinde yoğunlaşan bir tebliğ ve çalışma yöntemi kullanmış olsalardı, bugün rivayet kültürünü savunan birçok kimse, savundukları yanlışları görme fırsatına sahip olabilirdi. Fakat ne yazık ki, kullanılan yanlış yöntemler, rivayet kültürü savunucularının sahip oldukları düşünceye daha sıkı sarılmalarına sebep olmaktadır.

Bazı kimselerin inandıkları din ile yaşadıkları hayat arasındaki uçurumu kapatamamaları, Kur'an'dan kaçışı hızlandıran bir etken olarak önümüzde durmaktadır. Yaşadığı seküler hayattan taviz vermeden Kur'an Müslümanı olmak isteyenlerin bir kısmı, bu işin böyle olmayacağını anladıklarında, yaşadığı hayatı terk etmeyi değil, inandıkları kitabı terk etmek sureti ile yaşadıkları ikilemden kurtulmayı denemektedirler.

Kısacası halen Kur'an Müslümanlığı akımı, yöntem ve metodoloji sıkıntısı içinde bocalayan bir hareket olarak, bu hareket içinde yıllarca kalmış bazı insanlar arasında bir doyum ve bıkkınlık meydana getirmiş, bu insanların bir kısmının artık Küstüm ben oynamıyorum diyerek meydandan  çekilmelerine sebep olmaktadır.

Kur'an'ın yakın yıllarda ilahiyat alanında çalışan akademik kariyer sahibi insanların da gündemine gelmesi, Kur'an'ın anlaşılması konusundaki yöntem hatalarının da onlar tarafından konuşularak daha ciddi bir şekilde gündeme gelmesine, ve yöntem konusunda yeni öneriler getirilmesine sebep olmuştur. 

Olayları, içinde bulunduğu tarihsel koşulları dikkate alarak anlamaya çalışan batı kaynaklı bir düşünce akımı olan Tarihselcilik, Kur'an'ın doğru anlaşılması için teklif edilen bir yöntemlerden birisi olarak Türkiye gündeminde tartışılmaya başlanmıştır. Tarihüstücülük  olarak niteleyebileceğimiz, Kur'an'ın doğru anlaşılmasında, bu kitabın nazil olduğu toplumun sosyal ve ekonomik şartlarının göz önüne alınmaması sonucunda ortaya çıkan Kur'an anlayışlarının nereye vardığı dikkate alındığında, Kur'an'ın tarihsel döneminin anlaşılması büyük önem arz etmektedir.

Türkiye bazında Kur'an'ın tarihsel yöntem ile anlaşılmasını savunan akademisyenlerin, Kur'an'ın tarihsel bir kitap olmasından ötürü artık bu kitabın bize dair söyleyebileceği herhangi bir şey olmadığını savunduklarını söylemenin, onlara karşı yapılabilecek bir haksızlık olacağını öncelikle söylemek istiyoruz. Bu kimselerin ortaya koyduğu düşüncenin temelinin, Kur'an'ın tamamen evrensel bir kitap olduğuna dair ortaya konulan düşüncelerin yanlışlığının dile getirilmesi olduğunu söyleyebiliriz. 

Kur'an'ın tarihsel bir kitap olarak artık bugün bize herhangi bir şey söylemediği iddialarının ise, bu kimselerin açtığı tarihselcilik düşüncesi ile yetinmeyerek daha ileri gitmek isteyen kimselerin, Kur'an konusunda düştükleri çıkmazın çözümü için ortaya attıkları düşünceler olduğunu söylemek mümkündür. Ancak tarihselciliği ortaya atanları bu konuda suçlamamakla birlikte, bu düşüncenin ortaya atılmasıyla, Kur'an'dan kaçmanın bazı kimseler arasında daha hızlandığı, ve bu kaçmaya gerekçe olarak tarihselcilik düşüncesinin merdiven hazırladığını da görmekteyiz.

Tarihselciliğin bazı kimseler arasında, Kur'an'ın artık geçmişte kalmış ve o çağın Araplarına söylediği bir söz olduğu, bu kitabın evrensel olarak görülebilecek ayetlerinin ise zaten insan fıtratında bulunan bilgiler ile bilinebileceği, dolayısı ile bugün yaşayan insanların kutsal kitapların tahakkümüne !! ihtiyacı olmadığı olarak görülmesi, tarihselcilik düşüncesinin bir ileri adımı olarak, eskiden kendisini Kur'an Müslümanı olarak niteleyen insanların bir kısmında rağbet görmektedir.

Kısacası, kendisini daha önce Kur'an Müslümanı olarak niteleyen, fakat inandıkları kitap konusunda bazı sıkıntılar yaşayan insanlar, bu kitabı ve bu kitabın önerdiği hayatı terk etmek için gerekli olan alt yapıyı, maalesef tarihselcilik düşüncesinin kendilerine verdiği cesaretten almaktadırlar. Tarihselciliğin böyle bir düşünceye kapı aralamasını iddia etmiş olmamız, bu düşüncenin tamamen mahkum edilmesi gerektiğini savunanların yanında olduğumuzu da göstermemelidir.

Kanaatimiz o dur ki, Kur'an'ın kendi tarihinde okunması ve anlaşılması ile, onun tarihsel bir kitap olarak görülerek tamamen terk edilmesi düşüncesi arasında bir fark olması gerektiğinin anlatılması ve anlaşılması gerekmektedir. Aksi takdirde insanlar bu kitabın sorumluluğundan kendilerini kurtarmanın yolu olarak tarihselcilik düşüncesini göstermek sureti ile, kaçışlarına meşruiyet kazandırmaya çalışacaklardır.


Kimsenin üzerinde vekil olmadığımızı, kimseye vekil olarak gönderilmediğimizi elbette bilmekteyiz. Ancak Allah (c.c) nin gönderdiği kitap ve elçileri ret eden bir hayattan hesap gününde sorumlu tutulacağımıza olan inancımız, bizleri bu kaçışların en aza inmesi, ve konuda çözümlerin üretilmeye çalışılması gerektiğini düşündürmektedir.

Yazımızın başlığında da belirttiğimiz üzere, bu yazımız bir öz eleştiri mahiyetinde olup, Kur'an konusunda çıkmaza düşerek, düştüğü çıkmaz sonucunda bu kitabın artık hayat için gereksiz olduğu yönünde üretilen düşüncelere tutunmanın çözüm olmadığını söylemek için, önce bu noktaya nasıl gelindiğinin ortaya konulması, yapılan hataların dile getirilmesi gerekmektedir. Bundan sonra elimizden geldiğince, düşülen hatalara dikkat çekmeye çalışacak, hataların telafisi için gereken çözüm önerilerini sunmaya çalışacağız.

Buradan Kur'an üzerinde düşünen, okuyan, yazan ve konuşan kesime bir çağrıda bulunmak istiyoruz;

Kısır tartışmalar yerine insanların neden böyle bir duruma geldiğini düşünerek, bu durumu hızlandıracak kavgaları bırakarak, elle tutulur gözle görülür somut öneriler sunmak sureti ile, Kur'an konusunda düşünen insanlara ışık tutmaya çalışmanız, sizler ve herkes için daha faydalı olacaktır.