İmtihanı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İmtihanı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Ekim 2017 Perşembe

Kur'an Müslümanlığının Ebu Hüreyre İle İmtihanı

Kur'an'ın Türkiye gündemine oturması ile hadis konusunda yapılan tartışmalarında gündeme geldiği, bu konuda şiddetli tartışmaların yaşandığı bir gerçektir. Hadis rivayeti denildiğinde akla gelen ilk isim olan Ebu Hüreyre, bu tartışmalardan fazlası ile nasibini alan bir kişi olarak gündemdeki yerini halen korumaktadır. Yazımızda Kur'an'ı öncelleyerek rivayetleri ret edenlerin, Ebu Hüreyre konusunda rivayetleri esas almalarının yarattığı çelişki üzerinde duracağız.

Elimizde bulunan hadis külliyatı içinde en fazla hadis rivayet eden kişi olarak karşımıza çıkan Ebu Hüreyre adına isnat edilen hadislerin bir kısmının Kur'an ile çelişki arz ettiğinin, yani sahih olmadığının, hadis usulcüleri tarafından dahi dile getirilmekte olduğu malumdur. Ancak ona isnat edilen bu rivayetlerin gerçekten Ebu Hüreyre tarafından söylenip söylenmediği de kesin değildir. Bir kısım uydurmaların bu isme isnat edilerek, sahihliği konusunda güven kazandırılmak istenilmesi imkan dahilindedir.

Kur'an'ın gündeme gelmesi ile Kur'an'a aykırı olduğu iddia edilen hadislerin bir çoğunda Ebu Hüreyre isminin bulunması, bazı kimselerin bu isim hakkında bir takım olumsuz kanaatler beslemesine sebep olmuştur. İşin garip tarafı ise, rivayet konusunda bu kadar dikkatli olan kimselerin, Ebu Hüreyre ile ilgili bilgiler konusunda rivayetleri esas alarak, bu olumsuz kanaatlerini bu rivayetlere dayamış olmalarıdır. 

Mahmud Ebu  Reyye tarafından yazılan, Türkçeye Muhammedi Sünnetin Aydınlatılması adı ile çevrilen kitap, Kur'an Müslümanlarının Ebu Hüreyre konusunda güvendikleri bir kitaptır. Bu kitap içinde bulunan Ebu Hüreyre ile ilgili bilgilerin tamamı rivayetlerden oluşmuştur. Ancak rivayetlerin zan içerdiği, kesin bilgi ifade edemeyeceği konusunda mangalda kül bırakmayanlar, Ebu Hüreyre konusunda bu söylediklerini bir kenara atmakta, bu sahabe hakkında yazılan bilgileri yazan kişinin, sanki Ebu Hüreyre ile aynı çağda yaşamış ve onu görmüş gibi onun yazdıklarına güvenmektedirler.

Mustafa Sıbai tarafından yazılan, Türkçeye İslam Hukukunda Sünnet adı ile çevrilen kitapta ise, Ebu Reyye tarafından Ebu Hüreyre'ye yöneltilen ithamlar ele alınarak cevap verilmesine rağmen, bu kitap Ebu Reyye tarafından yazılan kitap kadar rağbet görmemiştir. Biz Sıbai tarafından yazılan kitaptaki bilgileri tercih ettiğimizi iddia etmemekle birlikte (o kitaptaki bilgilerde elbette rivayetlerden oluşmaktadır), eleştiride objektif olmanın gereğine vurgu yapmak amacında olduğumuz bilinmelidir.

Kur'an Müslümanı olduğunu iddia eden kimseler, gerçekten bu iddialarında samimi iseler, Ebu Hüreyre hakkındaki bilgilerin de zan içerdiğini, doğruluk ve yanlışlık payı olabileceğini düşünerek, bu konuda laf etmekten geri durmaları, eğer laf söylenecek ise Ebu Hüreyre'nin şahsı hakkında değil, ona isnat edilen hadisin tenkidi konusunda laf edilmesi gerektiğini bilmelidirler.

Ebu Hüreyre hayatta olmadığı için kendisine yöneltilen ithamlara cevap veremeyecek durumda olması, onun eleştirisi konusunda daha dikkatli olunması gereğini ortaya çıkarmaktadır. Hakkında yapılan ithamlara cevap veremeyecek bir durumda olan kişinin itham edilmesi kadar gayri etik bir durum olamaz. Çünkü yapılan bu ithamların gerçekle alakası olmama ihtimali her zaman mevcuttur.

Bir kişi veya topluluk hakkındaki kinimizin bizi adaletsizliğe sürüklememesini emreden kitabı öncellediğini iddia ederek, hadis konusundaki bazı düşüncelerimizden kaynaklanan sorunları kendisini savunamayacak bir kimseye yüklemek, bir Müslümana asla yakışan bir durum değildir. Kur'an Müslümanı olma iddiasında olan bir kimsenin bu konuda karar vermesi için kesin ve zan içermeyen bir bilgiye sahip olması gerekmektedir ki, Ebu Hüreyre hakkında böyle bir bilgi ise asla mevcut değildir.

Ebu Hüreyre de elbette bir insandır, ve yaşadığı hayat içinde hata yapmış olabilir, ancak onun yaptığı iddia edilen hataların kaynağı yine rivayetler olup, kesin bilgi içermemektedir. Zan içeren bilgiler üzerinden giderek bir kişi hakkında yapılan ithamlara güvenmek problemli bir düşüncedir. Tarih ve tarihte yaşamış kişiler konusundaki mevcut bilgilerin o tarihi yazan kişilerin kanaatleri doğrultusunda yazıldığını dikkate aldığımızda, kişileri karalama konusunda elimizdeki mevcut bilgilerin daha dikkatli olarak incelenmesi gereği ortadadır.

Ne Ebu Hüreyre hakkında olumsuz kanaatler ortaya koyan rivayetlere, ne de onun hakkında olumlu kanaatler ortaya koyan rivayetlere sarılarak bu kişi hakkında söz söylemeye çalışmak bize kesin bilgiler vermeyecektir. Çünkü onun hakkında olumlu veya olumsuz söz söyleyenler başka kimseler olup, o sözü söyleyenlerin güvenilirliği her zaman tartışmaya açıktır.

Sonuç olarak; Kur'an Müslümanlığı hadis eleştirisi konusunda hadisin kendisini değil, onu rivayet ettiği iddia edilen Ebu Hüreyre hakkında yapılan bazı ithamlara sarılarak, onu değersiz kılmaya çalışmak ile bu konuda sınıfta kalmıştır. Kendisi hakkında yapılan ithamlara cevap verecek bir durumda olmayanı yargılamak adil bir yargı biçimi olmayıp, bu konuda en hassas olması gerekenler bu yanlışı yapmaktadırlar.

Rivayetlere güven olmayacağını iddia ederek, hadis rivayetlerinin tamamını çöpe atmayı teklif edenlerin, Ebu Hüreyre konusunda yapılan ithamların rivayetler neticesinde oluştuğunu görmezden gelmeleri büyük bir çelişkidir.

Amacımızın Ebu Hüreyre gerçekten kendisi hakkındaki yapılan ithamları hak eden birisi ise onu temize çıkarmak olmadığı bilinmeli, amacımızın rivayetler kanalı ile gelen bilgilerdeki seçiciliğin, Ebu Hüreyre konusunda da gösterilmeye çalışılmasına, söyleyen üzerinden değil söylenen üzerinden yorum yapılması gereğine dikkat çekmektir.

30 Mart 2015 Pazartesi

Yakub (a.s) Kıssası ve Evlat İle İmtihanı

Yakub (a.s) Allah (c.c) nin göndermiş olduğu Elçilerdendir , fakat onun diğer Elçiler gibi Kur'anda kıssa yollu bir anlatım dahilinde bir kıssasını görmemekteyiz. Yusuf suresi içindeki Ayetlerden onunda kıssasını okumak mümkündür. Yusuf suresi içinde onun öne çıkan özelliği , tıpkı dedesi İbrahim (a.s) gibi onunda evlat ile imtihan edilmiş olmasıdır. "Kıssa içinde kıssa" olarak niteleyebileceğimiz bir anlatım dahilinde Yakub (a.s) ın kıssasını , oğlu Yusuf (a.s) kıssasının içinde okumak mümkündür.

Kıssa yollu anlatımlardan hasıl olması gereken , kıssanın bize dönük mesaj çıkarılması şeklindeki okumamızı, bu sure içindeki Yakub (a.s) ın kıssasında da yaparak , onun kıssasından bize çıkabilecek mesajlardan birisi, olan evlat ile imtihan konusundaki başarısını ,Yusuf suresindeki Ayetleri , Yakub (a.s) açısından bakarak tefekkür etmeye çalışacağız.  

Yakub (a.s) ın 12 oğlundan biri olan Yusuf bir gün babasına şunları söyler. 

 [012.004] Bir zaman Yusuf babasına, «Babacığım!» dedi. «Ben  on bir yıldızın, güneş ve ayın bana secde ettiklerini gördüm.»

Bunu duyan Yakub (a.s) oğluna şunları öğütler. 

[012.005-6] Babası şunları söyledi: «Oğulcuğum! Rüyanı kardeşlerine anlatma, yoksa sana tuzak kurarlar; zira şeytan insanın apaçık düşmanıdır».«Rabbin seni böylece rüyandaki gibi seçecek, sana rüyaları yorumlamayı öğretecek; daha önce, ataların İbrahim ve İshak'a nimetlerini tamamladığı gibi, sana ve Yakub soyuna da tamamlayacaktır. Doğrusu Rabbin bilir, hakimdir.»

Yakub (a.s) ın 12 oğlundan ikisi olan Yusuf ve kardeşi, muhtemelen başka bir eşten olan çocukları olup , diğer 10 oğlu aynı eşten doğmuşlardır ,bunu aynı surenin 59. Ayetinde ki "Baba dan Kardeş" ibaresinden anlamaktayız. Yakub (a.s) ın Yusuf ve kardeşine karşı olan ilgisi diğer çocukları rahatsız etmektedir.

[012.008]  Hani demişlerdi ki: Biz, güçlü bir topluluk olduğumuz halde Yusuf ve kardeşi, babamızın yanında daha sevgilidirler. Doğrusu babamız apaçık bir sapıklık içindedir.

Yakub (a.s) ın 10 oğlu , diğer kardeşleri olan yusuf ve kardeşinin , babalarının yanında daha sevgili olmasından şikayetçi olmaktadırlar . Bu şikayetlerinin sebebi ne olabilir ? sorusunun cevabını şöyle vermek mümkündür. Yusuf ve kardeşinin, büyük ihtimal 11. ve 12. çocuk olması nedeniyle yaş bakımından daha küçük olmaları, onların diğer ağabeylerine nazaran himayeye daha fazla muhtaç olduklarını gösterir . Bu durum Yakub (a.s) ın diğer çocuklarını sevmediği anlamına asla gelmez ,Yusufun ağabeylerinin , "Daha sevgilidirler" şeklindeki sözleri bunu göstermekte olup bunun anlamı , Yakub (a.s) ın nezdinde bütün çocukların "Sevgili" olduğu fakat kıskançlık duygularının ağır basarak bu sevginin onlara yansımaması ağabeyleri tarafından istenmektedir.

Bu kıskançlık öyle bir safhaya gelmiştir ki , Yusufu öldürmeyi dahi göze almışlardır. 

[012.009] «Yusuf'u öldürün, ya da bir yere atın ki, babanızın yüzü (sevgisi) size kalsın, sonra yine salih bir kavim olursunuz.»

"Öldürdükten sonra salih bir kavim olursunuz" ifadesi , bu yapılanın yanlış olduğunun bilindiği fakat 5. Ayette gördüğümüz üzere "Şeytanın insana apaçık bir düşman olmuş olması" onun, insanlara yaptıklarını güzel göstererek nasıl bir iğva ile yaklaştığını göstermektedir. Ağabeylerden birinin bu şekil bir kurtulma ameliyesi içine sinmemiş olacakki başka bir teklifte bulunur. 

 
[012.010]  İçlerinden bir söz sahibi şöyle dedi: «Yusuf'u öldürmeyin, bir kuyunun dibine bırakın da ordan geçen kafilenin biri onu bulup alsın. Eğer yapacaksanız böyle yapın.»

Yusufa karşı yapacakları kumpas konusunda aralarında anlaştıktan sonra babalarına gelerek, onu kendileri ile birlikte pikniğe göndermesini ister

[012.011-2] Bunun üzerine «Ey babamız! Yusuf'un iyiliğini istediğimiz halde, onu niçin bize emniyet etmiyorsun? Yarın onu bizimle beraber gönder de gezsin oynasın, biz onu herhalde koruruz» dediler.

Ağabeylerinin bu isteğine karşın , bulundukları bölgede vahşi hayvanların bulunduğu ve Yusufun kendisini koruyamacağı gerekçesini ileri sürerek bu isteğe sıcak bakmaz.

[012.013]  Beni, dedi: onu götürmeniz her halde mahzun eder ve korkarım ki onu kurt yer de haberiniz olmaz

Yakub (a.s) ın bu sözlerine karşılık , oğulları ısrarcı davranır.

[012.014]  «And olsun ki, biz kuvvetli bir toplulukken kurt onu yerse, biz aciz sayılırız» dediler.

Bu ısrarlara dayanamayan Yakub (a.s) Yusufu ağabeyleri ile birlikte gönderir.

[012.015] Onu götürüp de kuyunun dibine atmaya ittifakla karar verdikleri zaman, biz Yusuf'a: Andolsun ki sen onların bu işlerini onlar (işin) farkına varmadan, kendilerine haber vereceksin, diye vahyettik.

Yusuf hakkındaki kararlarını uygulamaya koyduktn sonra babalarına dönmüşler ve aralarında şu konuşma geçer. 

 [012.016-7]  Yatsı vakti, ağlayarak babalarının yanına dönüp dediler ki: «Ey babamız, biz yarışmak üzere bulunduğumuz yerden ayrılırken Yusuf’u da eşyalarımızın yanında bıraktık. Bir de döndük ki onu kurt yemiş! Şimdi biz doğru da söylesek sen bize inanmayacaksın!»

Yakub (a.s) oğullarının bu sözlerine inanmaz .

 [012.018] Üzerine başka bir kan bulaşmış olarak Yusuf'un gömleğini de getirmişlerdi. Babaları: «Sizi nefsiniz bir iş yapmaya sürükledi; artık bana güzelce sabır gerekir. Anlattıklarınıza ancak Allah'tan yardım istenir» dedi.

Bu Ayetle ilgili olarak , Yakub (a.s) ın Yusufun ölmediğini bildiği halde, neden bu sözlerinin yalan olduğunu ve Yusuf u ya geri getirmelerini ya da ona ne yaptıklarını doğru olarak söylemelerini neden istemediği sorusu akla gelebilir.

Surenin 6. Ayetine baktığımızda , Yakub (a.s) ın oğluna , "Rabbin seni böylece rüyandaki gibi seçecek, sana rüyaları yorumlamayı öğretecek; daha önce, ataların İbrahim ve İshak'a nimetlerini tamamladığı gibi, sana ve Yakub soyuna da tamamlayacaktır. Doğrusu Rabbin bilir, hakimdir." demektedir. Rabbimizin Yusufa olan  nimetini tamamlayacağından şüphesi olmayan Yakub (a.s) oğlunun ölmediğine kesin inanmaktadır ve nimetin tamamlanması sürecinde dedesi İbrahim (a.s) gibi , kendisinin de  bir tür evlat imtihanın dan geçirildiğini ve buna sabır etmesi gerektiğini anlamış olduğunu çıkarmak mümkündür. "Sabrun Cemilun" deyimi ,Yakub (a.s) ın bunun bir deneme olduğunu idrak ettiğinin göstergesi olup , dedesinin aynı imtihana tabi tutulup ,hem oğlunun bağışlandığını artı bir de babası İshakın ona verildiğini bilen biri olarak bu imtihana güzelce sabretmesi gerektiğini idrak ettiğini göstermektedir. 

Aradan yıllar geçer , bu yıllar içinde Yusuf kuyudan kurtulmuş, Mısırda saraya satılmış , orada yetişmiş , iftiraya kurban giderek hapse girmiş , sonra suçsuzluğu anlaşılmış ve hapisten kurtulmuş , kendisini zindana atan tarafından yönetim kademesine getirilmiştir. Yönetime geçtikten sonra Mısırda kıtlık başlamış ve kıtlık ekonomisi onun yönetiminde hasarsız atlatılmaya çalışılmaktadır.

Kıtlık , Yakub (a.s) ve oğullarını da vurarak , onları da zahire yardımı için Yusuf (a.s) ın karşına getirmiş , ağabeyleri kardeşlerini tanımamış olsa da, Yusuf (a.s) ağabeylerini tanımıştır. Onlardan aynı babadan olan diğer kardeşlerini de getirmelerini ister. Bu konuda ısrarcı olan Yusuf (a.s) getirmedikleri takdirde bir daha onlara erzak vermeyeceğini söyler, ağabeyleri bu isteği yerine getirmeye çalışacakları söyleyerek ayrılırlar. Bu isteğinin kötü bir amaca matuf olmadığını bilmeleri için , erzak için getirdikleri parayı yüklerinin içine koyar , evlerine döndüklerinde Yusuf (a.s) ın bu isteğini babalarına ileten oğulları , onun bu isteğinin kötülük amaçlı olmadığını görerek , babalarından kardeşlerini alarak tekrar Mısıra gitmek isteklerini belirtirler. Yakub (a.s) bu isteği bazı şartlar karşılığında yerine getirir. 

 [012.066-67]  Babaları: «Hepiniz helak olmadıkça onu bana geri getireceğinize dair Allah'a karşı sağlam bir söz vermezseniz, sizinle göndermeyeceğim» dedi. Söz verdiklerinde: «Sözümüze Allah vekildir» dedi.Babaları: «Oğullarım! Tek bir kapıdan değil, ayrı ayrı kapılardan girin. Ama Allah katında size bir faydam olmaz, hüküm ancak Allah'ındır, O'na güvendim, güvenenler de O'na güvensinler» dedi.

"Deveni sağlam bağla sonra Allah tevekkül et" deyimine uygun bir yöntem ile oğullarına tedbirli davranmalarını öğütleyen Yakub (a.s) ın bu sözünü yerine getirmelerine rağmen , kardeşinin Yusufun yanında kalmasını engel olamayacakları şu şekilde beyan edilmektedir. 

 [012.068] Babalarının emrettiği gibi girdiler. Esasen bu, Allah katında onlara bir fayda sağlamazdı, ancak Yakub içindeki arzuyu ortaya koymuş oldu. O, şüphesiz kendisine öğrettiğimizi bilir fakat insanların çoğu bilmezler.

Yakub (a.s) ın küçük oğlunu korumak isteğine rağmen , Yusuf (a.s) ın kardeşini alıkoyma isteği vardı ve bu 2 isteğin hangisinin galip geleceğini gelecek günler gösterecekti. Yusuf (a.s) ın kardeşini alıkoymak için yaptığı taktik başarıya ulaşmış ve kardeşi ağabeyinin yanında kalmıştı. Yusuf un kardeşleri olduğundan habersiz olan ağabeyleri, babalarına ne cevap verecekleri bilememektedirler.

[012.080] Ondan ümitlerini kesince, (meseleyi) gizli görüşmek üzere ayrılıp (bir kenara) çekildiler. Büyükleri dedi ki: «Babanızın sizden Allah adına söz aldığını, daha önce de Yusuf hakkında işlediğiniz kusuru bilmiyor musunuz? Babam bana izin verinceye veya benim için Allah hükmedinceye kadar bu yerden asla ayrılmayacağım. O hükmedenlerin en hayırlısıdır.

Babalarının yüzüne bakmaktan utanan kardeşlerden bir tanesi geri dönmeyi red ederek , diğer kardeşlerinin geri dönmesini ister. 

 [012.081-82] Babanıza dönün ve deyin ki: «Ey babamız! Şüphesiz oğlun hırsızlık etti. Biz, bildiğimizden başkasına şahitlik etmedik. Biz gaybın bekçileri değiliz.«Ve içinde bulunduğumuz şehre sor ve içinde gelmiş olduğumuz kervana da. Ve biz şüphe yok ki, elbette sâdık kimseleriz.»

Babalarına dönünce , önceden sabıkalı oldukları için yine oğullarının kendisine yalan söylediklerini düşünen Yakub (a.s) artık 3. oğlundan birden mahrumdur. Sabretmeyi sürdüreceğini söyleyerek , Allah (c.c) den ümidini kesmemenin örneğini gösteren Yakub (a.s) ın bu durumu şöyle anlatılmaktadır.

[012.083]  (Babaları) dedi ki: «Hayır, nefisleriniz sizi (böyle) bir işe sürükledi. (Bana düşen) artık, güzel bir sabırdır. Umulur ki, Allah onların hepsini bana getirir. Çünkü O çok iyi bilendir, hikmet sahibidir.»

Yakub (a.s) oğullarının ayrılığına sabredeceğini ifade eder fakat bu sabır kolay değildir ve kederini şu sözlerle ifade etmektedir.

[012.084] Onlara sırt çevirdi, «Vah, Yusuf'a yazık oldu!» dedi ve üzüntüden gözlerine ak düştü. Artık acısını içinde saklıyordu.

Oğulları babalarının bu hallerini görüyor fakat onlarda onu teselli etmekten başka bir çare bulamıyorlar ve onun sağlığının gittikçe bozulmakta olduğunu görüyorlardı.

 [012.085] «Allah'a yemin ederiz ki, Yusuf'u anıp durman seni bitkin düşürecek veya helak olacaksın» dediler.

Yakub (a.s) oğullarına şu cevabı veriyordu. 

 [012.086] Dedi ki: «Ben dolgunluğumu ve üzüntümü ancak Allah'a şikayet ederim ve Allah tarafından sizin bilemeyeceğiniz şeyleri bilirim!

Üzüntü ve kederini yalnız Allaha şikayet etmesi , çare nereden gelecekse , derdini ona arzetmesi anlamındadır. Yakub (a.s) ,Yusufun ölmediğini diğer kardeşlerine de söyleyerek ondan diğer kardeşinden kendisine haber getirmelerini isteyerek Mısıra geri dönmelerini ister.

[012.087] «Ey Oğullarım! Gidin, Yusuf'u ve kardeşini arayın. Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin; doğrusu kafirlerden başkası Allah'ın rahmetinden ümidini kesmez.»

Yakub (a.s) üzerinden , Allahın rahmetinden ümit kesilmemesi , böyle bir ümit kesmenin kafirlerin ameli olduğu hatırlatırlak her zaman ümitvar olunması mesajı verilmektedir. Mısıra gidip Yusufun huzuruna çıktıklarında , Yusuf kardeşlerine gerçek kimliğini açıklar ve kardeşleri ona yaptıklarından dolayı pişmanlıklarını sergilerler. Yusuf büyük bir hoşgörü göstererek kardeşlerine karşı herhangi kötü bür sözde bulunmaz ve gömleğini kardeşlerine vererek onu babalarının yüzüne bırakmalarını söyler.

Yakub (a.s) a ulaşmak için yola çıkan kervandaki gömleğin kokusu uzaklardan kendisine ulaşır , fakat bu kokuyu başkalarının hissetmesi imkansızdır. Yusuf (a.s) ın gömleğinin babasının yüzüne bırakılması sonucu , babasının gözünün açılmasına sebeb olan gömleğin teşbihi bir anlatıma sahip olduğunu düşünerek , "Ravh , ilka , basiran, beşir " gibi kelimelerin Kur'andaki diğer Ayetlerle bağını kurarak ayrı bir çalışmada ele almak istiyoruz.

[012.094-96] Kervan, memleketlerine dönmek üzere ayrıldığında, babaları: «Doğrusu ben Yusuf'un kokusunu duyuyorum; ne olur bana bunak demeyin» dedi. Dediler ki: Allah'a yemin ederiz, sen hala eski şaşkınlığındasın.Fakat müjdeci gelip de onu yüzüne sürünce; derhal gördü ve dedi ki: Ben, size Allah katından sizin bilmeyeceğinizi biliyorum, dememiş miydim?

Görme duyusuna yeniden kavuşan Yakub (a.s) ın oğulları yaptıkları hatanın farkına vararak babalarından günahlarının bağışlanması için dua etmelerini istemlerine karşın babaları onlara tek bir kötü söz etmeden bu isteklerini yerine getireceğini söylemektedir. Yakub (a.s) ı yıllarca elem ve keder içinde bırakan, gözlerinin görmemesine sebeb olan hatalarına karşın , babalarının tek bir söz bile etmeyerek hatalarını yüzlerine vurmaması bize dönük bir örneklik olarak okunacak mesajlardandır.

[012.097-98] (Oğulları:) «Ey Babamız! Suçlarımızın bağışlanmasını dile, bizler hiç şüphesiz suçluyuz» dediler.Dedi ki: «Sonra sizin için Rabbime istiğfar edeceğim. Gerçek şu ki, çok bağışlayan O'dur, merhameteden O'dur.

Yakub (a.s) ın hata yapan oğullarının tevbe etme zamanı önemli olup , can boğaza dayanmadan yapılan bir tevbenin örneğini göstermişlerdir. Böyle bir durumda yapılan tevbelerin geri çevrilmeyeceğini bir çok Ayette beyan eden rabbimiz, bunun canlı bir örneği üzerinden ispatını da yapmıştır.

Yıllar süren hasret sona ermiş ve mutlu sona kavuşulmuş , Yakub (a.s) oğlu ile , oğlu Yusuf(a.s) babası ile yıllar süren hasretlerini sona erdirmişlerdir.

[012.099-100]  Yusuf'un yanına geldiklerinde, o, anasını babasını bağrına bastı, «Allah'ın dileğince, güven içinde Mısır'da yerleşin» dedi.Ana ve babasını taht üzerine çıkardı, hepsi Yusuf için secdeye kapandılar. Yusuf da: «Ey babacığım, işte bundan önceki rüyamın yorumu bu; gerçekten Rabbim onu gerçekleştirdi, cidden bana iyilikte bulundu;çünkü beni zindandan çıkardı; şeytan benimle kardeşlerimin arasını dürtüştürdükten (bozduktan) sonra sizi çölden buraya getirdi. Gerçekten Rabbim, dilediği şey için aldığı tedbirde çok hoş davranır. Gerçek şu ki, O, herşeyi çok iyi bilen, her yaptığın bir hikmete göre yapandır!

Bu Ayette gözümüze çarpan bir durum , Kur'anda bir çok Ayette okuduğumuz nimete eriştikten sonra yan çizerek nankör olan insan yerine , nimete eriştikten sonra dahi Rabbini unutmayan insan portresi çizilerek , olması gerekenin örnekliği Yakub (a.s) ve oğulları üzerinden verilmektedir. 

Yakub (a.s) iyice yaşlanmış ve ölüm anı gelip dayanmıştır , o anda bile oğullarına kime kulluk etmeleri konusunda hatırlatmalarda bulunmaktadır.

[002.131-133]  Rabbi ona: «Teslim ol» deyince (o:) «Alemlerin Rabbine teslim oldum» demişti.İbrahim bunu oğullarına vasiyet etti. Yakub da: «Oğullarım! Allah dini size seçti, siz de ancak O'na teslim olmuş olarak can verin» dedi.Yoksa Ya'kub'a ölüm geldiği zaman siz orada mı idiniz? O zaman (Ya'kub) oğullarına: Benden sonra kime kulluk edeceksiniz? demişti. Onlar: Senin ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın ilâhı olan tek Allah'a kulluk edeceğiz; biz ancak O'na teslim olmuşuzdur, dediler.

Sonuç olarak ; Yusuf (a.s) ın kıssası içinde okumaya çalıştığımız babası Yakub (a.s) ın kıssasında öne çıkan mesajlardan birisi , evlat ile olan çetin imtihana tıpkı dedesi İbrahim (a.s) gibi tabi tutulması ve sabrederek başarmasıdır. Bir tarafta oğulları tarafından kendisinden ayrılan oğlu Yusufun hasreti ile yıllarca üzülen Yakub (a.s) , diğer yanda oğlunu kendisinden ayırdıklarını bile bile yıllarca diğer oğulları ile ile yaşayan Yakub (a.s) bu tür bir imtihana sabretmek tabiri caizse her babayiğidin harcı değildir .Kıssa yollu anlatımları, mesaj içerikli okumaya tabi tuttuğumuzda bir çok mesajı içerdiği görülecektir. Bu yazımızda Yakub (a.s) kıssasını okumaya çalışarak öne çıkan mesajlardan birisini okumaya çalıştık , "Bu kıssa sadece bu kadar mesaj içermektedir" şeklinde bir iddiamız olmamakla birlikte bu yazımızda böyle bir örnekliği okumaya çalıştık. 

                                   EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.