Dönüşmesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Dönüşmesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Ocak 2018 Perşembe

İnsanları Birleştirici Unsurlardan Olan Dinin İnsanları ayrıştırıcı Unsur Haline Dönüşmesi

Fıtri bir haslet olarak birlikte yaşamaya ihtiyaç duyan insanlar, bu birlikteliği perçinleyecek ve diğer insanlarla daha sıcak ilişkiler kurmasını sağlayacak olan bazı unsurlara da ihtiyaç duymaktadır. Din, insanların birbirleri ile arasında daha sıkı bağlar oluşturmak için oluşturulmuş olan unsurlardan birisi olarak binlerce yıldır varlığını sürdürmekte, kıyamete kadar da bu varlığını sürdürecektir. 

İnsanların din olarak bildiği ve kabul ettiği unsurlar, ilahi veya beşeri kaynaklı olabilir. Bizim konumuz, kendisinin İslam Dinine bağlı ve Müslüman olduğunu iddia eden insanların bu birlikteliği sağlayamamış olmaları, dahası birbirlerini en büyük düşman olarak görmeleri ve kanlarını dökmenin meşru bir hak olduğunu dahi iddia edebilecek kadar vahşi bir hale dönüşebilmesidir.

[003.103] Hep birlikte Allah'ın ipine sımsıkı sarılınız sakın ayrılığa düşmeyiniz, Allah'ın size bağışladığı nimeti hatırlayınız. Hani bir zamanlar düşman olduğunuz halde O, kalplerinizi uzlaştırdı da O'nun bu nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Hani siz bir ateş kuyusunun tam kenarındayken O sizi oraya düşmekten kurtardı. Allah size ayetlerini işte böyle açık açık anlatır ki, doğru yolu bulasınız.

Vahiy ile tanışmadan önce birbirleri ile yüzlerce yıldır kan davaları olan ve birbirlerinin kanlarını döken bazı Arap kabilelerinin, vahiy ile tanışmalarından sonra bu düşmanlıklarını unutarak kardeş olmaları, ancak Muhammed (a.s) ın vefatı sonrasında yeniden eski düşmanlıkları körükleyerek kan dökmeye devam etmeleri, ve bu kan dökmenin halen devam ediyor olması ne ile izah edilebilir?.

Burada şu noktayı da hatırlatmak gerekmektedir. Kin ve düşmanlıklar sadece kendilerini Müslüman olarak görenler arasında değil, bütün dinlerin mensupları arasında da yaşanmaktadır. Biz, kendisini Müslüman olarak gören insanların, aralarındaki kin ve düşmanlık oluşmasına sebep olan unsurlardan bir tanesi olan, kaynak sorununa dikkat çekmeye çalışacağız. 

[002.213] İnsanlar bir tek ümmetti. Allah müjdeleyici ve korkutucu nebiler gönderdi ve onlarla beraber insanların ihtilafa düştükleri şeylerde aralarında hüküm vermeleri için hak kitablar indirdi. Halbuki kitab verilmiş olanlar, kendilerinde açık deliller geldikten sonra aralarındaki ihtirastan dolayı ihtilafa düştüler. İşte Allah; kendi izniyle, iman edenleri, üzerinde ihtilafa düştükleri Hakka ulaştırdı. Allah dilediğini doğru yola ulaştırır.

Allah (c.c) nin insanlara din olarak gönderdiği İslam'ın öne çıkan özelliği, Nebi Resul olarak gönderilmiş olan insanlara Kitap verilmiş olmasıdır. Elçiler bu kitabın hakemliğinde insanların arasındaki ihtilaflar konusunda hüküm vermişler, doğruyu yanlışı ayırmanın ölçüsü olarak, Allah'ın indirdiği bu kitabın hakemliğine başvurmuşlardır.

[006.114] «Allah size Kitap'ı açık açık indirmişken O'ndan başka bir hakem mi isteyeyim?» Kendilerine Kitap verdiklerimiz, onun gerçekten Rableri katından indirilmiş olduğunu bilirler. Öyleyse, sen şüpheye düşenlerden olma!

Elçiler hayatta iken kendilerine inen kitap doğrultusunda insanlar arasında hakemlik yaparlerken, vefatları sonrasında vefatları sonrasında, bu hakemliğin yerini başka kitap ve kişiler almış, ayrışım bu nedenle başlamış, bu ayrışımlar ise bitmek tükenmek bilmeyen kin ve düşmanlıkların önünü açmıştır.

[023.051] Ey Resuller! Temiz şeylerden yiyin, yararlı iş işleyin; doğrusu Ben, yaptığınızı bilirim.Şüphesiz bu; bir tek ümmet olarak sizin ümmetinizdir. Ben de sizin Rabb' ınızım. Ben'den korkun. Ancak onlar, işlerini kendi aralarında (farklı) kitaplar halinde parçalayıp-bölündüler; her bir grup, kendi ellerindeki olanla yetinip-sevinmektedir.

Tarih boyunca bütün elçilerine aynı emirleri veren ve insanların tek bir topluluk altında toplanmasını isteyen Allah (c.c) nin bu istekleri maalesef yerine getirilmemiş, insanlar parçalara ayrılmayı tercih etmişlerdir. Öyleyse insanların aynı dine mensup olduklarını iddia ettikleri halde birliklerinin zedelenmesini engelleme yollarından bir tanesi dinde kaynak olarak bu dinin sahibinin indirdiği kitabı aralarında hakem tayin etmeleridir.

Bugün İslam dünyasına baktığımızda Müslümanların ezici çoğunluğunun, Kur'an'ın ne ve nasıl bir kitap olduğu konusundaki bilgileri, yaşadığımız sıkıntıların sebebi hakkında bizleri malumat sahibi yapacaktır. Kur'an adı var kendi yok mesabesinde ve sadece belirli gün ve zamanlarda anlamadan okunacak bir sevap makinesi, sadece kağıdı ve cildinin kutsallaştırıldığı bir kitap halindedir.

Onun önünde Muhammed (a.s) a atfedilen rivayetlerin bulunduğu kitaplar, ve bu kitaplar içindeki rivayetlerin Kur'an ile sağlamasının yapılması gerektiği söylendiğinde ter ter tepinerek bu rivayetlerin aynı Kur'an gibi olduğunu savunan Müslümanlar var oldukça, birlik ve beraberlik sadece kuru bir hayal olarak kalacaktır.

Bugün biz Müslümanların fırkalaşma ve düşmanlaşmasındaki en büyük etken, kişi ve rivayet merkezli bir din anlayışının oluşturulmuş olması, ve bu din anlayışının asla sorgulanamaz bir hale getirilmiş olmasıdır.

Bugün Müslümanların arasındaki bu sıkıntıları fark ederek kaynağa yönelme iddiasında bulunan Müslümanlarında kendi aralarındaki birlik ve beraberliği pek sağlayamamış olmaları, rivayet ve kişi merkezli din anlayışını savunan Müslümanlarda istismar konusu olmuş, Bakın siz de kendi aranızda birliği sağlayamıyorsunuz şeklinde, bir yönden de haklı diyebileceğimiz ithamlara sebep olmaktadır.

Kur'an'ın dinde hakem olmasını savunanların kendi aralarında dahi bir takım sorunların olması, Nereye yanlış yapıyoruz? sorusunun cevabını aramaya yöneltmelidir.

[021.025] Senden önce gönderdiğimiz her elçiye mutlaka: Ben'den başka ilah yoktur. Sadece bana kulluk edin, diye vahyetmişizdir.

Allah (c.c) nin tarih boyunca gönderdiği tüm elçilerin ortak çağrısı, onun bütün insanların tek rabbi ve ilahı olduğudur. İlah ve Rab kavramlarının anlam alanlarını öğrenen, bilen, içselleştiren Kur'an okuyucularının birbirleri arasında kin, nefret ve düşmanlık oluşturacak derecede bir husumeti asla olamaz.

Aralarında ortak bir hedef belirlemiş olan Müslümanların bu hedefe varmak için ortaya atacakları fikirler, ancak hedefe varmayı kolaylaştıracak olan teklifler olacak, ve bu tekliflerdeki bazı ihtilaflar ise kin ve düşmanlığı değil, Müslümanlar arasındaki fikri zenginliği artıracaktır.

Kur'an'ın bazı ön yargıları onaylatmak amacı, veya tevhit merkezli çağrısının dışında başka çağrılarının olduğu düşüncesi ile okunması, Kur'an okuyucularının arasındaki ihtilafları doğurmaktadır. Şayet Kur'an'ın ve önceki kitapların ortak çağrısının ne olduğu doğru olarak bilinerek, Kur'an bu yönde bir okuma, anlama ve yaşama ameliyesine tabi tutulduğunda, ihtilaflar en aza inecek, düşmanlıklar yok olacaktır.

Bugün bazı kimseler tarafından İslam dinine mensup olanların birbirleri ile aralarında olan husumetlerin kabahatinin Müslümanlara değil, İslam dinine yüklenmek istenildiğine de şahit olmaktayız. İslam dininin ayrıştırıcı özelliği, bu dini kabul etmeyenler için olup, bu dine mensup olduğunu iddia edenler arasında birlik ve beraberliğin önemini vurgulayan bir çok ayetin görmezden gelinerek kabahatin Kur'an'a yüklenmeye çalışılması üzücüdür.

[035.006] Şeytan şüphesiz sizin düşmanınızdır; siz de onu düşman tutun; o, kendi taraftarlarını, çılgın alevli cehennem yaranı olmaya çağırır.

İnsanlar hayatlarını kendilerince düşman olarak gördükleri her ne ise onunla mücadele etmeye adarlar. Bu durum bütün insanlar için geçerli olup, değişmez bir olgudur. Her insanın hayatında mutlaka düşman olarak gördüğü bir şey bulunmakta, ve bu düşmanlıklar onun var oluş amacını oluşturmaktadır.

Şeytan, Allah (c.c) tarafından bize düşman olarak gösterilen, bizim de ona düşman olmamız emredilen önemli bir Kur'an kavramıdır. Bu kavram işte tüm Müslümanlar için bir nevi ORTAK HEDEF olarak görülmek zorunda, ve bütün gücün bu kavramın anlam alanına giren şeylerle mücadele etmeye harcanması gerekmektedir. Şayet bu kavramın anlam alanına bizim düşündüğümüz gibi düşünmeyen Müslümanları da dahil edecek olursak, Şeytanın tuzağına düşerek onun oyuncağı haline gelmiş oluruz.

Sonuç olarak; Din insanları birleştirici unsurlardan biri olmasına rağmen, maalesef bu görevi yerine getirememekte, düşmanlıklar Müslümanların kendi içlerinde kan dökmeye kadar varmaktadır. Dinde kaynak sorunu ayrılıkları körükleyen ana unsurlardan biri olmakla birlikte, Kur'an'ı dinde kaynak olarak görenlerin bir kısmında da ayrılıkların görülmesi, Kur'an'ın nasıl bir kitap olduğu konusunda fikir birliği yapamamış olmalarının getirdiği bir başka sorundur. Ortak hedef teriminin Kur'an'ın gösterdiği doğrultuda bilinmesi, tanınması ve hayata geçirilmesi, ayrılıkların en aza indirgenmesinde önemli bir çözümdür.

                                            EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.

22 Aralık 2016 Perşembe

Musa (a.s) ın Asasının Yılana Dönüşmesi Konusunda Bir Mülahaza

Musa (a.s) kıssası gündeme geldiğinde bir çok kimsenin aklına ilk olarak , asasının yılana dönüşmesi , denizin yarılması gibi bir takım olağan üstü olaylar akla gelmektedir. Son yıllarda gelişen farklı Kur'an algıları, bu gibi olayların gerçekte meydana gelmediği , bu gibi olağan üstülük taşıyan anlatımların, mecazi olarak anlaşılması gerektiği konusunda fikirlerin ortaya ortaya atılmasına sebep olmuştur. 

Bu yazımızda Musa (a.s) a risalet görevi verildiği Tuva vadisinde geçen olayı ele almaya çalışarak , asasının yılana dönüşmesi konusunu ele almaya çalışarak, bu anlatımların nasıl anlaşılması gerektiği yönündeki düşüncelerimizi paylaşmaya çalışacağız. 

 Musa (a.s) kıssasında anlatılan asasının yılan olması , denizin yarılması gibi olayların mecazi olarak anlaşılması gerektiği konusunda fikir sahibi olanların, bu konuda getirdikleri delil, Allah'ın sünnetinde değişiklik olmadığını beyan eden ayetlerdir. Allah'ın sünnetinde değişme olmayacağına göre, bir ağaç parçasının yılana dönüşmesinin de asla mümkün olamayacağı , bu konuda yapılan anlatımın, bundan dolayı mecazi olarak anlaşılması gerektiği iddia edilmektedir. 

Allah'ın sünnetinde değişme olmayacağını ifade eden ayetler dikkatli biçimde okunduğunda , değişmezliğin tabiat yasalarında değil , toplumsal yasalarda olduğudur. Allah'ın sünnetindeki değişmezliğin tabiat yasalarında olduğunu düşünen bir kısım Kur'an okuyucusunun , İsa (a.s) ın babasız olarak dünyaya gelmiş olmasının, Allah'ın sünnetindeki değişmezliğe aykırı olduğu gerekçesi ile ona baba aramaya koyulduklarını, bazı kimselerin ise delilsiz ve mesnetsiz olarak sadece iftira sadedinde, İsa (a.s) ın babasının Zekeriya (a.s) olduğunu dahi iddia etmeye varan hezeyanlar içinde olduğunu görmekteyiz. 

Asanın yılana dönüşmesi ile ilgili anlatımların,mecazi olarak değerlendirilmesi konusunda getirilen Allah'ın sünnetinde değişme olmaması , bu konudaki ayetlerin toplumsal yasalar ile ilgili olmasından dolayı , tabiat yasaları ile ilgili değişmezlik için delil olarak sunulması problemlidir.

Öncelikle bizim asanın yılana gerçek olarak dönüştüğü konusunda herhangi bir ön yargımız bulunmadığını , bu yazının amacının asanın yılana dönüşmesinin mümkün olabileceğini ispat etmek olmadığını önemli hatırlatmak istiyoruz.  Ancak asanın gerçek olarak yılana dönüşmediğini, yapılan anlatımın mecazi olarak anlaşılması gerektiğini iddia edenlerin, konuya  ön yargısız biçimde yaklaştıklarını söylemek güçtür. 

Mecaz , Bir sözcüğün gerçek anlamının dışında kullanılması demektir. Bir sözcük eğer hakiki anlamda anlaşılacak olduğunda bir takım problemler ortaya çıkıyor ise bu sözcüğün mecaz olduğu düşünülebilir. Kur'an bu anlatım üslubunu sıkça kullanmaktadır. Örneğin ; Allah (c.c) için kullanılan El , Göz , Ayak , Arş gibi ifadeler, eğer hakiki anlamda anlaşılacak olursa, ortaya bir takım problemler çıkacak olmasından dolayı , bu anlatımların mecazi olarak anlaşılması gerektiği sonucuna varılmıştır. 

Hasan pazarda SİRKE SATIYOR. 
Hasan'ın suratı SİRKE SATIYOR. 

Yukarıdaki her iki cümlede de "Sirke satmak" deyimi geçmekte, fakat hangi cümlenin hakiki anlamda , hangi cümlenin mecazi anlamda anlaşılabileceği, cümle bütünlüğünden belli olmaktadır.

Kur'an içinde anlatılan bir olayın veya bir ifadenin doğru anlaşılması, öncelikle anlatılan olayda veya ifadelerde kullanılan kelimelerin hangi durumlarda mecazi olarak anlaşılabileceği konusunun açıklığa kavuşması ile bağlantılıdır. Hakiki anlamda anlaşılmasına herhangi bir engel yok iken , "Bu anlatım veya kelime mecazidir" demek , veya mecazi olarak anlaşılmasına herhangi bir engel yok iken " Bu anlatım veya kelime hakikidir" demek, bizi yanılgılara götürebilir.

Konuya dönecek olursak , Musa (a.s) ın asasının yılan haline dönüşmesinin hakiki veya mecaz anlam olarak hangisinin seçilebileceği kararı, olayı anlatan ayetlerin ön yargısız olarak okunması sonucunda verilebilir. 

Musa (a.s) ın Tuva vadisinde asasının yılan haline dönüşmesi , Taha , Kasas , Neml olmak üzere, 3 ayrı surede anlatılmaktadır. Biz asanın dönüşümü ile ilgili ayetlerin meallerini vererek , bu konu üzerinde düşünmeye çalışacağız.

[020.017]  «Ey Musa! Sağ elindeki nedir?»
[020.018]  Dedi ki: «O, benim asamdır; ona dayanmakta, onunla davarlarım için ağaçlardan yaprak düşürmekteyim, onda benim için daha başka yararlar da var.»
[020.019]  Dedi ki: «Onu bırak, ey Musa.»
[020.020] Hemen bırakıverdi, o derhal koşar bir yılan (hayyetün tes'a) kesildi.
[020.021]  Dedi ki: «Onu al ve korkma, biz onu ilk durumuna çevireceğiz.»

[027.010]  Ve bırak asanı, derken onu çevik bir yılan (cannun) gibi ihtizaz ediyor görüverince dönüp geri kaçtı ve arkasından bakmadı, ya Musâ, korkma, zira benim, korkmaz yanımda Resul olanlar
[027.011] Ancak, kim haksızlık eder, sonra, işlediği kötülük yerine iyilik yaparsa, bilsin ki ben (ona karşı da) çok bağışlayıcıyım, çok merhamet sahibiyim.

[028.029]  Sonunda Musa süreyi doldurup ailesiyle yola çıkınca, Tûr tarafından bir ateş gördü. Ailesine: Siz (burada) bekleyin; ben bir ateş gördüm, belki oradan size bir haber yahut ısınmanız için bir ateş parçası getiririm, dedi.
[028.030]  Oraya gelince, o mübarek yerdeki vadinin sağ kıyısındaki, ağaçtan kendisine şöyle seslenildi; 'Ey Musa, muhakkak ki alemlerin Rabb'i olan Allah benim ben!»
[028.031]  Bırak asanı!» Musa, onun bir çevik yılan (cannun) misali hareket ettiğini görünce öyle bir dönüp kaçtı ki, arkasına bile bakmadı. «Ey Musa, yüzünü dön ve korkma; çünkü sen güvenlik içinde olanlardansın!

Yukarıdaki ayet mealleri , Musa (a.s) ın Tuva vadisine geldiği zaman , Allah (c.c) ile aralarında geçen konuşmadaki , asanın dönüşüm geçirmesi ile ilgili bölümlerdir.

3 surede geçen bu ayetlerde dikkat edilmesi gereken önemli nokta , bu ayetlerin öncelikle yaşanmışlık noktasında ele alınması gerektiğidir. Yaşanmışlık noktasında anlaşılmasından sonra, "Bize dönük olarak nasıl  mesajlar içermiş olabilir?" sorusu sorularak cevap aranabilir. 

Musa (a.s) ısınmak ve aydınlanmak için ateş bulmaya geldiği Tuva vadisinde , Allah (c.c) ile konuşur ve ona elindeki asayı bırakması emredilir. Emre uyan Musa (a.s) asayı bıraktığında, asa olağan halinin dışında başka bir hale dönüşmüştür. Bu dönüşüm ayetlerde "Hayyetün Tes'a" ve "Cannun" olarak ifade edilmektedir. Bu ifadelerin ne anlama geldiğinden önce , dikkat edilmesi gereken nokta, Musa (a.s) ın elindeki asanın ağaç halini terk ederek başka bir hale dönüşmüş olmasıdır.


Musa (a.s) ın asasını bıraktığı zaman onun ilk halinin dışında aldığı farklı şekil, onun korkarak kaçmasına sebep olmuştur. Burası da önemli bir noktadır. Olayı yaşanmışlık bazında değerlendirdiğimizde , ayetlerin mecazi anlama hamledilmesi pek mümkün görülmemektedir. Musa (a.s) asasını bıraktığı anda asa değişime uğramış , bunu gören Musa (a.s) ise korkusundan ötürü arkasına bakmadan kaçmıştır. Ayetlerin devamında ona asayı tekrar alması emredilerek , onun ilk haline geri çevrileceği bildirilmektedir. 

[020.021]  Dedi ki: «Onu al ve korkma, biz onu ilk durumuna çevireceğiz.»

İlk durumuna geri çevrilecek olan bir nesne , demek oluyor ki ilk durumu olan ağaç olma halinin dışında başka bir duruma çevrilmiş, ve bu durum Musa (a.s) da büyük bir korkuya neden olmuştur. Bu ifadelerin hakiki anlamda anlaşılmasına engel olan herhangi bir sorun bulunmaması nedeni ile , mecaz olarak anlaşılmasını gerektirecek bir durum söz konusu değildir. 

Dikkat edilirse , bu ayetlerin mecaz olarak anlaşılmasını savunan düşünce sahipleri , önce Allah'ın sünnetinde bir değişme olmadığı teorisini ortaya atmakta , sonra bu teoriye uygun olarak ayetleri yorumlamaya çalışmaktadır. Ancak ayetlerin yorumlanmasından önce olayın yaşandığı zaman ve mekan dikkate alınarak , o andaki olayın meydana geliş şekli dikkate alınarak, konunun anlaşılmaya çalışılması gerekmektedir. Çünkü yorumlanması gereken bir ayet , önce yaşanmışlığı noktasında ne ifade ettiği anlaşılır , ondan sonra bu yaşanmışlık dikkate alınarak , ayet üzerinde bazı yorumlar yapılabilir. 

Asanın dönüşüme uğramış olmasının mecaz olduğunu savunan görüş  sahipleri , yaşanmışlığı bir kenara bırakarak direk olayı yorumlamaya çalışarak yöntem hatası yapmaktadırlar. Bu konuda yapılması gereken asıl tartışma , asanın yılan haline hakiki anlamda dönüşüp dönüşmediği noktasında değil , bu dönüşüm ile Musa (a.s) a nasıl bir mesaj verilmek istenildiği, ve ona verilen bu mesajdan kendimize de pay çıkarmaya çalışmak olmalıdır.

Musa (a.s) ın elindeki ağaçtan objenin , başka bir hale dönüşmüş olması , öncelikle Allah (c.c) nin gücüne ve kudretine göz ile şahit olması anlamına gelmektedir. Uyarmak için gideceği Firavun'un sihirbazları marifeti ile sahip olduğu güç karşısında , arkasında daha büyük bir gücün olduğunu bilmesi ve bilgiye şahit olması Musa (a.s) için önemli bir destektir. 

Gideceği yerde karşılaşacağı insanlar, ülkenin en mahir ve yenilmez sihirbazları olarak ün yapmış insanlardır. Ülkenin başındaki kişi ise, kendisini ilah ve rab olarak tanımlayan bir kimsedir. Musa (a.s) ise, alemlerin tek rabbi ve ilahı olan Allah (c.c) nin elçisidir. Firavun'un maiyetinde bulunan sihirbazlar , Firavun'u ilah ve rab olarak tanımakta , onların karşısında olan Musa (a.s) ise, Allah (c.c) yi ilah ve rab olarak tanımaktadır. 

Bu noktada ortada olan durum, sahte ilah tarafından gerçek ilaha karşı açılmış olan bir savaştır. Gerçek ilah olan Allah (c.c), Tuva vadisinde ona görev vermeden önce , yükleneceği görevde arkasındaki gücün ne kadar azametli olduğunu kuluna, elindeki asa üzerinden göstermek istemiştir. Kulunun elindeki asayı , hiç bir insanın gücünün yetemeyeceği bir şekle çeviren Allah (c.c) , Musa (a.s) için güçlü bir koruyucu olarak, Firavun ve sihirbazlarına karşı vereceği mücadelede, onun sırtının asla yere gelmeyeceğini bilmesini, ve onun kalbinin mutmain olmasını, elindeki asa üzerinden göstermiştir..


Gelelim bu konuda bize düşen hisseye ; 

Firavun karakterli ve kendisinin insanlar üzerinde ilah ve rab olduğunu iddia edeni ve bu yönde bir yönetim sergileyen insanlar , Firavun'un denizde boğulması ile sona ermemiştir. Evrensel bir sembol haline gelen Firavunlar , kıyamete kadar yeryüzünde egemen olmak için çaba harcayacaklar , ve bu uğurda hiç bir zulümden kaçınmayacaklardır.

Kıyamete kadar gelecek Firavunlara karşı , yeryüzünde Musalar da, ve bu Musaların elinde asa yine olacaktır. Asa artık resul Musa'nın elindeki ağaç obje değil , Muhammed (a.s) a inen kitaptır. Resul Musa'nın elindeki ağaçtan mamul olan asa , nasıl Firavun'u mağlup etti ise , bugün elimizde olan kitap , çağdaş firavunları mağlup ederek , asanın gördüğü işlevi yerine getirecektir. 

Dikkat edilirse yaptığımız çalışmada izlediğimiz yöntem , önce kıssanın yaşandığı zaman dahilinde asanın geçirdiği dönüşümün nasıl anlaşılması yönündedir. Bu dönüşümün mecazi değil hakiki olarak anlaşılmasının daha doğru bir yaklaşım olacağı kanaatindeyiz. Asanın geçirdiği dönüşümün Musa (a.s) için ne ifade ettiği , Musa (a.s) ın elinde olan asanın, sahte ilah ve rab olan Firavun'u mağlup etmesinden yola çıkarak , bugün yeryüzündeki  sahte ilah ve rabları mağlup edecek olan asanın elimizde Kur'an olduğunu ifade ederek, bizlere dönük mesajları da ihtiva ettiği şeklinde bir tefekkür çalışması yapmaya gayret ettik. 

Sonuç olarak ; Musa (a.s) ın elindeki asanın Tuva vadisinde geçirdiği dönüşümü ele almaya çalıştığımız ayetlerde , asanın geçirdiği dönüşümün hakiki anlamda değil , mecazi anlamda olduğu şeklindeki düşüncelerin doğru bir yaklaşım olmadığı kanaatindeyiz. 

Mecazi olduğu yönünde kanaat sahibi olanların sergilediği yaklaşım, gömleğin ilk düğmesinin yanlış iliklenmesi misalidir. Sünnetullah teriminin tabiat yasaları ile ilgili değişmezliği ifade ettiği düşünenler bu noktada hataya düşerek , bu terimin toplumsal yasaların değişmezliği ile ilgili olduğunu hesaba katmamışlardır.

"Ayetten ne anlamak istiyoruz?" sorusunu değil , "Ayet bizlere nasıl bir mesaj vermek istiyor?" sorusunun cevabını arayarak yapılan bir okuma ve anlama çalışmasının, daha doğru sonuçlar vereceğini düşündüğümüz ve bu yöntem dahilinde okumalar yapmaya çalışarak , asanın geçirdiği dönüşümün hakiki anlamda gerçekleşip gerçekleşmediği noktasında yapılan tartışmaların bizlere bir şey kazandırmayacağını , yapacağımız tartışma ve okumaların, bize dair mesajları olmasını merkeze alarak yapılmasının daha faydalı olacağını ifade etmek istiyoruz. 

                               EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.