Hayatında etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hayatında etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Mart 2018 Salı

Muhammed (a.s) ı Allah'a Ortak Koşmak: Şirkin Müslüman Hayatında Yer Bulması

7 den 7 e hangi Müslümana Şirk nedir? diye sorulacak olsa, alacağımız cevap Allah'tan başkasına kulluk etmektir, şeklinde olacaktır. Şirk denilince yine bir çok Müslümanda, Mekke'nin fethini müteakip Kabe içinde bulunduğu söylenen 360 adet putun kırılması ile şirk kavramının artık hayatta çıkmış olduğu düşüncesi hakim bulunmakta, bu kavramın Müslüman hayatında bundan sonra asla bir daha yer almadığı veya alamayacağı zannedilmektedir.

Halbuki bu durum kısa bir süre devam etmiş, Muhammed (a.s) ın vefatı sonrasında ortaya çıkan farklı din algıları, onun Kul ve Elçi olarak sınırlandırılan konumunu değiştirerek, onun İlah konumuna yükseltilmesinin önünü açmıştır. Bugün bir çok Müslümanın zihnindeki peygamber portresi, maalesef Kur'an ile asla uyuşmayan bir noktada olup, şirk kavramının Müslüman hayatından yeniden yer bulmasına sebep olmaktadır.

İşin daha acı olan yönü ise, Muhammed (a.s) üzerinden hayata geçirilen şirkin dini bir vecibe olarak görülmesi, şirk içeren ameller işlendiğinde sevap alınacağına inanılmasıdır. Bugün bir çok Müslüman şirk olduğunun farkında bile olmadığı bir çok ameli dini bir görev gibi saymakta, ve titizlikle bu görevleri işlemek hususunda büyük gayretler sarf etmektedir.

Bütün Müslümanlar Muhammed (a.s) dahil bütün elçileri sevmek durumunda hatta zorundadırdır. Ancak bu sevginin de bir ölçüsü olup, bu ölçü onun getirdiği kitap içinde bizlere verilmiştir. "Ne kadar çok seversek o kadar iyi Müslüman olunur" diye bir kaide olmamasına rağmen, sevgideki aşırılık öyle bir noktaya getirilmiştir ki, bu konudaki bazı yanlışları dile getirmeye çalışanlar, maalesef, Peygamber Düşmanı olmak gibi yaftalarla suçlanmaktadır.

Kur'an içindeki İsa (a.s) ile ilgili ayetlere bakıldığında, bu ayetlerdeki ana mesajın, onun Hristiyanlar tarafından ilah mertebesine çıkarılmasındaki yanlışlıklar olduğunu rahatlıkla anlayabiliriz. Bu ayetlerin bize dönük mesajının, İsa (a.s) a yapılan muamelenin benzerinin Muhammed (a.s) için yapılmaması gerektiğinin hatırlatılması olmasına rağmen, sanki ayetlerin ana mesajı, İsa (a.s) için uygulanan muamelenin aynısının Muhammed (a.s) için de uygulanması emrediliyormuş olduğu gibi anlaşılmakta, Hristiyanlar tarafından İsa (a.s) a yapılan muamelenin belki daha aşırısı, Muhammed (a.s) için uygulanmaktadır. 

Muhammed (a.s) a karşı yapılan ve Müslümanları şirke düşüren bazı aşırı uygulamalar.

Bugün sokaktaki 100 kişiye Muhammed (a.s) ölü müdür değil midir? şeklinde bir soru sorulacak olsa, alınacak cevapların ekserisi onun ölü olmadığı şeklindedir.

[Zümer s. 30] Şüphesiz sen de öleceksin, onlar da ölecekler.


Kur'an içindeki bu ve benzeri ayetlerin varlığından bile haberdar olmayan bir çok Müslüman, Muhammed (a.s) için Ölü kelimesini kullanmaktan imtina etmekte, bu kelimeyi onun için kullanmaktan, sanki Allah için kullanıyormuşçasına çekinmektedir. Akademik kariyer sahibi veya halkın gözünde Ulu Hoca olarak nam salmış kişilerden onun ölmediğini, kabirlerinde sağ olduğunu, namaz kıldığını, hatta eşleri ile bile ilişki kurabildiğini, ona yapılan salavatları işittiğini duyan kimseler, elbette bu hocalara pirim vererek, bunun aksini iddia edenleri Sapık, Peygamber Düşmanı olarak göreceklerdir.

Şefaat konusu açıldığında, şefaat edecek kimselerin başında geldiğine inanılan, her fırsatta Şefaat yaa Resulullah sözünü tekrarlamanın ibadet sayıldığı bir toplumun fertlerine, "Muhammed (a.s) ın böyle bir yetkisi yoktur, şefaat yetkisinin tümü ile kendisine ait olduğunu Allah (c.c) kitabında beyan etmektedir, ahirette ondan başka medet istenecek kimse yoktur" şeklinde sözler söyleyen bir kimseye "Bu sapık neler diyor böyle" diyerek bakılmakta, söylediği sözlerin doğru olup olmadığını bırakın araştırmak, sözleri kale bile alınmamaktadır.

Onun söylediği iddia edilen ve adına Hadis denilen sözlerin Kur'an ile aynı seviyede tutulması da şirkin Müslüman hayatında yer bulan bir çeşididir. İlah olmanın gereği olan insanlar için bir takım emir yasaklar koyma hakkı, Allah ile aynı görülerek Muhammed (a.s) a da verilmiş, bu hak bazı yalan ve iftira rivayetler ile desteklenmekte, bazı Kur'an ayetleri de bu yönde tevil edilmek sureti ile, Allah ile kulu aynı kefeye konmaktadır.

Tasavvufu şirk, tasavvuf ehlini ise müşrik olarak niteleyen Selefiyye ekolü mensuplarının, onun sözlerini Kur'an ile eşdeğer görmek sureti ile kendilerinin de tasavvufçular gibi şirk batağının içinde olduklarından maalesef haberleri dahi yoktur.

Müslümanlar böyle bir şirkten nasıl kurtulabilir?.

Bu veya benzeri şirk türlerinden kurtulmanın tek ve yegane yolu, Allah'ın kitabını dinde belirleyici ve yol gösterici olarak görmekle olacaktır. Bu kitap içindeki peygamber algısı en doğru ve en sahih bilgileri içermekte, bu bilgilerin ışığında öğrenilen peygamber algısı, bizi şirk batağına düşmekten kurtaracak olan bilgileri vermektedir.

Dinde belirleyici olarak görülen bir kitap içindeki peygamber algısını belirleyen ana çizgi, onun BEŞER BİR ELÇİ  olmasını merkeze almaktadır. Böyle bir konuma sahip olan elçiye karşı yapılacak olan her türlü aşırı davranışlar, İsa (a.s) örnedğinde görüleceği üzere kişiyi şirke götürme tehlikesini barındırmaktadır.

Kur'an'ın İsa (a.s) ile ilgili ayetlerinin, sadece onu ilah mertebesine çıkaran Hristiyanları değil, böyle bir şirk içine düşme riskine sahip olan biz Müslümanları da yakından ilgilendirdiği hatırdan çıkarılmamalıdır. Böyle bir bilinç içinde okunan kitabın ayetleri, bizleri mevcut şirk riskine karşı uyaracak, ve ondan sakınmamızı sağlayacaktır.

Muhammed (a.s) ın Mekke'li müşrikler tarafından beşer oluşunun yadırganması ve onun beşer olduğu vurgusunun sıkça yapılıyor olmasının, bizler için de önemli mesajlar olduğu unutulmamalıdır. Onun beşer bir elçi oluşu onun örnekliği için önemli bir unsur olup, beşer olmaktan çıkarılması örnek alınır olmasını da olumsuz yönde etkileyecektir. 

Geçtiğimiz günlerde bir üniversitenin ilahiyat fakültesi öğrencileri arasında yapılan "Peygamberimizin en önemli sünnetleri nedir?" adlı ankette soruya verilen cevapların en çoğunu "Sakal, Sarık, Misvak" gibi cevapların verilmiş olması, dini eğitim alanların bile sahip olduğu Peygamber algısının ne halde olduğunun acı bir örneğidir.

Halk arasında dolanan dini bilgi ve düşüncelerin merkezinde Muhammed (a.s) ın Kur'an ile taban tabana zıt olarak anlatılan kişiliğinin öne çıkmış olması, din konusunda düşülen büyük hatalardan bir tanesidir. Bir elçi olarak onun kişiliğinin getirdiği vahyin önüne çıkmaması gerekirken, Kur'an'ın onun gerisinde kalması asla kabul edilir bir durum olamaz.

Elçilerin kişilikleri şayet Kur'an merkezli öne çıkacak olsa, onların küfür ve şirke karşı nasıl canları pahasına mücadele ettiği öne  çıkması gerekecek, fakat onların bu kişilikleri en başta bir çok Müslümanı rahatsız edecektir. Bundan dolayı suya sabuna dokunmamış, uçan kaçan, ümmetine sakal sarık v.s kullanmakla 100 şehit sevabı vaat eden, onları şirkten sakındırmaya çağıran bir peygamber portresi, bir çok Müslümana daha cazip gelmektedir.

Bu durumda olduğunu düşündüğümüz Müslümanlara karşı kullanacağımız üslup ta önemlidir. Şayet onlara karşı tekfir ve ötekileştirici bir dil ile yaklaştığımızda, onlar bırakın sahip oldukları düşünceleri terk etmek, bu düşüncelerine daha sıkı yapışacaklardır. 

[Nisa s. 48] Allah kendisine ortak koşmayı elbette bağışlamaz, bundan başkasını dilediğine bağışlar. Allah'a ortak koşan kimse, şüphesiz büyük bir günahla iftira etmiş olur.

Sonuç olarak: Allah (c.c) kendisine elçisi dahi olsa kimse ile ortak koşulmasını asla bağışlamayacaktır. Muhammed (a.s) ı daha fazla sevmek adına yapılan ve Kur'an'dan onay almayan her türlü aşırılıklar, bizleri şirk batağına çekme riski barındırmasından ötürü, tehlike az etmekte, bundan kaçınılması gerekmektedir.

Yazımızın amacının bu durumda olanları müşrik olarak nitelemek ve tekfir olmadığı, amacımızın bu durumda olanları uyarmak, içinde bulundukları tehlikeli durumu haber vermeye çalışmak olduğu bilinmelidir.

                                      EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.



2 Ekim 2016 Pazar

Hucurat s. 6 ve Maide s. 8. Ayetleri Müslüman Hayatında Nasıl Yer Bulmalıdır?

Yalan bilgiler üreterek , bazı kimseleri yere batırmak veya bazı kimseleri göğe çıkarmak amaçlı haberler yaymak, insanlığın kadim bir sorunu olup , bu kadim sorun, son yıllarda kitle iletişim araçlarının daha çok yaygınlaşması neticesinde küresel bir sektör haline gelmiştir. Bu sektör içinde maalesef kendisini Müslüman olarak tanımlayan kişi ve kuruluşların olması, meselenin boyutlarının vehametini göstermektedir. 

Kendisine "Müslüman" sıfatını layık görenler , bu sıfatın getirdiği bir takım yükümlülükleri de sırtına yüklemiş sayılarak , bu yükümlülükleri yerine getirmek zorundadırlar. Bu yükümlülüklerinden bir tanesi ise , insanlar arasında yalan haberler yaymak ve adaletsiz davranmak sureti ile toplumun ifsad olmasına sebep olmamak, olanlara ise engel olmaktır.

[049.006]  Ey iman edenler, eğer size bir fasık bir haber getirirse onu iyice araştırın, sonra bilmeden bir topluluğa sataşırsınız da yaptığınıza pişman olursunuz.

Hucurat suresinin 6. ayeti, indiği zamandan beri tazeliğini koruyan , kişilerin ve toplumun selameti için, bize gelen bir haberin iyice araştırılmasını emreden bir ayet olarak, sanki bugün inmişçesine bizlere hitap etmektedir. 

Kısaca , "İnsanları inandırma sanatı" olarak tarif edebileceğimiz "Toplum Mühendisliği" nin ustaca kullandığı bir silah olan kitle iletişim araçları, bir anda bir çok insanı, yalan bir haber yayarak istenilen yöne kanalize etmeyi sağlayan büyük bir silahtır. İnsanlık için asıl doğru olan , erdemli olmak , yalan söylememek , insanlar arasında fesadı yaymamak ,adil olmak , kendi menfaatleri için başkalarının menfaatlerini zedelememek v.s gibi, iyi ve doğru olan her şeyi bir tarafa atarak , sadece geçici dünya menfaatleri doğrultusunda bu silahı kullanmak, para , makam ve mevkiden başka bir değer gözetmeyen insanlar için, ateşli silahlardan daha etkili bir durumda işlevini sürdürmektedir. 

 Kendilerini bağlayan insani ve ahlaki değerlere sahip olmayanlar tarafından kullanılan bu silah , ne yazık ki biz Müslümanların bir kısmının da kullandığı bir silahtır. Halbuki "Ben Müslümanın" diyen bir kimsenin , kendisinin bazı ahlaki ve insani değerlere bağlı kalmasının isteğe bağlı değil, mecburiyet olduğunu bilerek hareket etmesi , kafir olarak bildiğimiz kişi ve toplumların kullandığı silahı, bizim kullanmamamız gerektiğini çok iyi bilmesi gerekmektedir.

Kitle iletişim araçlarının dünya  genelinde yaygınlaşmasına paralel olarak , Türkiye içinde de yaygın  bir şekilde kullanılması , her türlü fikir ve düşünce bağlısının propagandasını bu yol ile yapmasına imkan tanıyan bir ortam yaratmıştır. Bu ortamlarda karşıt görüşlere sahip olan kişi ve gurupların birbirlerinin görüşlerin mahkum etmek için kullanılan bazı yol ve yöntemlerin , gayri ahlaki bir durum arz ettiği ise herkesin malumudur. 

Müslüman olmamız, bizlerin bu araçları bizim dışımızda olanların kullandığı yöntem ile değil , bizim ahlaki değerlerimize uygun bir biçimde kullanmamızı mecbur kılmaktadır. Özellikle "Sosyal medya" olarak bildiğimiz alanın, her türlü kişi ve guruplar tarafında kullanılması , "Bilgi kirliliği" dediğimiz durumu meydana getirmektedir. 

Bir çok kişi ve gurup bu ortamı kendi düşüncesini yaymak amacı ile kullanırken , kullandığı yöntemlerden bir tanesi , karşıt görüşleri mahkum etmeye yönelik propaganda yapmasıdır. Kendi görüşünü yaymak için karşı görüşün yanlışları söylemek elbette herkesin hakkıdır , ancak bunu yaparken yalan , iftira , hakaret , dedikodu özellikle sosyal medyada çokça rastladığımız montaj türü haberler yapmaya kimsenin hakkı olmadığı gibi , Müslüman olduğunu iddia edenlerin iki defa hakkı yoktur. 

Sahte hesaplar açıp , kendisini o düşüncenin mensubu gibi göstererek , o düşünceyi gülünç bir duruma düşürmek amacına dayalı yapılan propaganda usulü , bazı Müslümanlar tarafından da kullanılmaktadır. Kendisini X gurubuna bağlı olarak gösteren , aslında o guruptan nefret eden bu kişiler , nefret söylemlerini o gurupların söylemesi imkansız olan bazı sözleri onlar söylemiş gibi , sahte profiller üzerinde yaparak , kişi ve gurupları töhmet altında bırakmakta , yalan , iftira , dedikodu olan bu söylemleri yaymaktan çekinmemektedirler. 

İşin daha garibi , bu sahte hesaplar üzerinden yapılan haber ve paylaşımların , bazı kimseler tarafından anında sahiplenilmesi ve sanal ortamda çığ gibi yayılmasına vesile olunmasıdır. Sadece kendi görüşlerine uygun olduğu için doğruluğu yanlışlığı araştırılmadan sahiplenilen bu gibi haberler "Fasığın haberi" olarak görülmesi ve araştırılması gerekir iken , "Benim fasığım iyidir" mantığı işletilerek sahiplenilmekte ve bazı kişilere be guruplara olan düşmanlıklar , böyle yalan ve iftira haberler üzerinde yürütülmektedir.

Montaj türü haberler , karşı olduğumuz veya sevmediğimiz kimse veya guruplara karşı yapılmakta , o kişi ve gurupların asla söylemediği sözleri , onlar söylemiş gibi yayarak , o kişi ve guruplar üzerinde infiale yol açmak sureti ile gündem oluşturulmaktadır. 

Üzülerek söyleyelim ki , bu gibi yöntemleri maalesef bazı Müslümanlar da yapmakta , yaptıkları işin sonucunu hiç düşünmeden yapmakta , yalan haberi yapan kişi ve gurupların yandaşları ise "Benim fasığım iyidir" mantığı içinde hareket ederek , o haberleri paylaşarak , "Bugün Allah için ne yaptın?) sorusuna "Bugün ....... ya hakaret ve küfür içeren yayınlar yaptım veya paylaştım" diyerek , o günün cihadını bitirerek vazifesini tamamlamış kumandanlar edasıyla mutlu ve mesut bir şekilde yataklarına uzanmaktadırlar.

Şurası hatırdan çıkarılmamalıdır ki sanal alemin de Rabbi vardır, o da Allah (c.c) dir. Yaptıklarımızı her an gözetleyen ve hesap gününde karşımıza çıkaracak olan Rabbimiz , yapılan bu yalan ve iftira haberlerin hesabını elbette soracaktır. Müslüman kişi , hayatının her anında yaptıklarından hesaba çekileceğini bilen insandır. Bu hesaba çekilmenin, sevmediklerimiz hakkında yaptığımız bazı yalan ve iftiralar içinde geçerli olduğu hiç bir zaman unutulmamalı , yaptıklarımız ve yazdıklarımız bu bilinç içinde yapılmalı ve yazılmalıdır. 

İnternet aleminde özellikle mizah amaçlı paylaşımlar yaparak sahte haber üreten bazı haber siteleri (Zaytung gibi) bulunmakta, ve bu sitelerin yayınladıkları haberler aslı astarı olmayan mizah amaçlı yalan haberler olup , bazı kimselerin bu haberleri doğru haber sanarak paylaştıkları görülmektedir. 

"Trol" kelimesi son günlerde çokça duyulan ve sanal alemde insanları kışkırtmak için kullanılan bir yöntemdir. "Zarf atmak , yem atmak" anlamında olan bu kelime , balık avcılığında kullanılan bir terim olup insanları avlamak için kullanılan bir yöntem olarak sıklıkla sanal alemde kullanılmaktadır. 

Bazı parti ve gurupların insanları trollemek yani avlamak için özel kadrolar oluşturmuş olması ,trollemek sureti ile ortaya atılan haberlerin sanal alemde alıcısının ne kadar çok ve ne kadar rağbette olduğunu göstermektedir. Trollemek yani avlamak teriminin , balık avcılığı ile ilgili bir terim olması , insanları bir av malzemesi olarak görerek, onların etinden, sütünden, derisinden faydalanmak isteyen yani insanları sağmal hayvan yerine koyanların kullandığı bir yöntem olarak bir çok kişi ve kurum tarafından maalesef vahşice uygulanmakta ve bir çok insan bu trol ağına düşerek bunlara yem olmaktadır. 

Müslüman hayatında yer bulmakta zorlanan ayetlerden bir tanesi de Maide s. 8. ayetidir. 

[005.008]  Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi âdil davranmamaya itmesin. Adaletli olun; bu, Allah korkusuna daha çok yakışan (bir davranış) tır. Allah'a isyandan sakının. Allah yaptıklarınızı hakkıyle bilmektedir.

Bu ayet, her zamanki tazeliğini koruyarak , yaşadığımız hayat içinde karşılaştığımız olaylar karşısında nasıl bir insiyatif kullanmamız gerektiğini öğretmektedir.

Ayetin özellikle " Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi âdil davranmamaya itmesin" cümlesi, biz Müslümanların bir kısmı tarafından hayat içinde uygulama alanı bulmayan bir emir cümlesidir. Guruplaşmaların , hizipleşmelerin sanki Allah emriymişçesine ayyuka çıktığı Müslüman dünyasında , karşıt gurup ve kişiler ile ilgili yerine getirilmesi gereken "ADALET" kavramı biz Müslümanalrın bir kısmı tarafından maalesef yerine getirilmekte zorlanılmaktadır.

Kendi fırka ve hizbine mensup olmayanları düşman olarak gören bazı Müslümanlar , düşmana bile gösterilmesi gereken adalet ilkesini, birbirlerine karşı yerine getirmeyerek , adalet ilkesini sadece kendi içlerinde yerine getirilmesi gereken bir şey olarak görmektedirler.

[004.135] Ey İnananlar! Kendiniz, ana babanız ve yakınlarınız aleyhlerine de olsa, Allah için şahit olarak adaleti gözetin; ister zengin, ister fakir olsun, Allah onlara daha yakındır. Adaletinizde heveslere uymayın. Eğer eğriltirseniz veya yüz çevirirseniz bilin ki, Allah işlediklerinizden şüphesiz haberdardır.

Fırkalaşma ve hizipleşmelerin hız kaybetmeden her geçen gün daha belirgin bir hale gelmesi , karşıt fırkalara mensup olanların birbirlerine karşı davranış sorunlarını ortaya çıkarmıştır. Çeşitli fırkalara mensup olan Müslümanların kendi fırkalarını güzel , karşı fırkayı çirkin göstermek için kullandığı yollardan birisi olan medya, ve Facebook , Twitter gibi sosyal medya ortamları , adalet ilkesinin gözetilmesi gereken yerlerden birisidir. 

Kendi partisini veya fırkasını güzel , karşı parti veya fırkayı çirkin göstermeye yönelik bir haber olduğu zaman , bu haberde adaletsizlik olup olmadığına bakmadan hemen bu habere inanmaya hazır bir topluluğun olması , bu tür haberleri yapanları daha da gayrete getiren bir durumdur. 

Müslüman kişi adaletin sadece kendisine değil herkese lazım olduğunu bilendir. Karşısına gelen bir bilgi ve haberi tartar iken, sadece kendi menfaatlerine uygun olup olmadığına değil , adalet ilkelerine uygun olup olmadığına baktığı an , adalet ilkelerine uygun hareket etmeyenlerin yaptıkları haberler ve eylemler azalacak , adaletsizlik yaparken biraz daha fazla düşünmek zorunda kalacaklardır. 

Bugün güç ve iktidar ellerinde olduğu için adaletsizlik yapanlar , yarın iktidar ellerinden gittiklerinde , kendileri güçsüz duruma düşerek adalete ihtiyaçları olabilir. 

Türkiye'nin son aylarda bir cemaatin başını çektiği olayların sebep olduğu içinde bulunduğumuz durumu göz önüne aldığımızda , bu cemaat aleyhine yapılan bazı icraatların adalet ilkelerini çiğnediğini söylemek yanlış olmayacaktır. Elde somut olarak suç sayılabilecek bir delil olmadan , suç unsurları üretilerek , bazı kimselerin suçlu sayılması "Kurunun yanında yaşında yanması" kabilinden durumlar meydana getirmiştir. 

                                "Keser döner sap döner , bir gün hesap döner"

Bu ve benzeri cemaatler sevilmese , yaptıklarının büyük bir hata olduğu bilinse dahi, onlar aleyhinde yapılacak her türlü işlem, adalet ilkelerine uygun olmalıdır. Bugün iktidar olanın ebedi olarak iktidar kalarak gücü elinde bulunduracağına dair hiç bir garantileri yoktur. Bugün muhalefet veya iktidar dışında kalanın , yarın iktidar olarak , bugün iktidarda olanların yaptıklarının hesabını sormayacaklarına dair de hiç bir garantileri yoktur. 

İnsanlar arasındaki ilişkilerin temeli kin ve nefrete dayalı değil , adalet ilkelerine dayalı olarak işlemelidir. Bu adil işleyiş, insanlar arasında fikir ve düşünce ayrılıkları olsa dahi , insanların birbirleri ile daha doğru ilişkiler kurmasını sağlayacaktır. Müslüman olmamız nedeniyle karşımızdaki düşmanımız olsa dahi, ona bile adaletli davranmayı emreden Rabbimizin bu emrine karşı , suçu sadece bizim gibi düşünmemek veya bizim fırkamızdan olmamak olan bazı insanlara karşı adaletsiz davranarak onları mahkum etmeye çalışmak insanlık suçudur. 

                               "Başarıya ulaşmak için her yol mübah değildir." 

Her insan hayatının her safhasında maddi ve manevi alanda başarılı olmak ister. Ancak bunun bir kuralı vardır ve olmalıdır. Her yolu mübah gören anlayışın teorisyenleri, bilindiği üzere Müslümanlar değil batılılardır. Evrensel ahlak ilkeleri , başarı için bazı etik yasalara uyulmasını ve bu yasaların dışına taşılmaması gerektiğini belirtir. Bu ilkelerin dışına taşarak alınan her başarı , kişileri belki dünya hayatı içinde memnun edebilir , fakat ahirette  bu ilkeleri çiğneyerek , insanların haklarını gasp edenlerin hesabı mutlaka sorulacaktır.

Sonuç olarak : Allah (c.c) kitabında bizlere , insanlar arasında fitne ve fesadın yaygınlaşmamasını sağlayacak olan bazı emirler vererek , onları hayata pratize etmemizi istemektedir. Bu emirlerin olan iki ayeti yazımıza konu etmeye çalışarak , bu ayetlerin Müslüman hayatından nasıl yer bulması gerektiğine dair düşüncelerimizi paylaşmaya çalıştık.


Kitle iletişim araçlarının yaygınlaşması , insanları haber yolu ile etkilemenin önünü açarak bu yolun kötüye kullanılmasını da beraberinde getirmiştir. Hucurat s. 6. ayeti bu yolun kötüye kullanılmasının önünü kapatan bir yol önermekte ve biz Müslümanların bu önermenin gereği yerine getirmesini beklemektedir.

Adalet ilkelerine uygun hareket etmek , yine Rabbimizin bizlerden istediği önemli bir husus olup , bu ilkenin ayrım gözetilmeden uygulanması konusunda  bizlere önemli uyarılar yapılmaktadır. Bu ilke güç sahibi olanların elinde kendilerinin istedikleri yönde kullanabilecekleri bir ilke değildir. Maalesef bu kitaba inandığını iddia eden bir kısım Müslüman bu kitabın ayetlerini hayata geçirilmesi gereken ayetler olarak değil , başkalarına karşı mızrak ucuna takılması gereken ayetler olarak gördüğü için , gerekeni yerine getirme konusunda duyarsız kalmaktadırlar. 

RABBİMİZ BİZLERİ , YALAN HABERLER YAYARAK ADALET İLKELERİNDEN AYRILAN KULLARINDAN DEĞİL , YALAN HABER KİMDEN GELİRSE GELSİN ADALETE UYGUN HAREKET EDEN KULLARINDAN KILSIN.