Kitabın etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kitabın etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Mayıs 2017 Çarşamba

Hud s. 1. Ayeti: Kitabın Ayetlerinin Muhkem Olması Üzerinde Bir Düşünce Çalışması

Kur'an ayetlerinin Muhkem ve Müteşabih olarak iki kısma ayrılmış olduğu düşüncesi, Al-i İmran s. 7. ayetinden çıkarılmış olup, bu kitabın ayetlerinin hangilerinin muhkem, hangilerinin müteşabih olduğu konusunda herhangi bir fikir birliği bulunmamaktadır. Bırakın fikir birliği bulunmasını, müteşabih ayetin tarifi konusunda dahi problemler bulunmaktadır. 

Kitabın içindeki ayetlerin böyle bir tasnife tutulmasının pek doğru bir yaklaşım olmadığını, kitabın bütün ayetlerinin muhkem olduğunu, müteşabih ayetlerin ise, Allah (c.c) nin indirdiği diğer kitaplar olan Tevrat ve İncil'de olduğu konusundaki düşüncelerimizi, bundan önceki bir yazımızda paylaşmıştık. Bu yazımızda, Hud s. 1. ayeti çerçevesinde kitabın ayetlerinin muhkem olmasının ne anlama gelebileceği üzerinde düşünmeye çalışacağız. 

Hud s. 1. ayeti doğru anlaşılacak olursa, Kur'an ayetlerinin muhkem olmasının ne anlama geldiği de anlaşılacaktır.

الَر كِتَابٌ أُحْكِمَتْ آيَاتُهُ ثُمَّ فُصِّلَتْ مِن لَّدُنْ حَكِي
أَلاَّ تَعْبُدُواْ إِلاَّ اللّهَ إِنَّنِي لَكُم مِّنْهُ نَذِيرٌ وَبَشِيرٌ

[011.001] Elif, Lâm, Râ. Bu öyle bir kitaptır ki, âyetleri muhkem kılınmış, sonra da herşeyden haberdar olan hikmet sahibi Allah tarafından ayırt edilmiştir.
[011.002] Allah'tan başkasına kulluk etmeyesiniz diye. Muhakkak ki ben, size O'nun katından gönderilmiş bir uyarıcı ve müjdeciyim.

Hu s. 1. ayetinde, kitabın ayetlerinin muhkem ve ayrıntılı (fussilet) kılındığı, 2. ayetinde ise, bunun sebebi açıklanmaktadır. Önce kısaca Fussilet kelimesi üzerinde durmaya çalışacak olursak bu konuda şunları söyleyebiliriz; 

Fussilet; Aralarında belirli bir aralık oluşuncaya kadar, iki şeyden diğerinin birbirinden ayırmak anlamına gelen El Faslu kelimesinden türemiştir. Bu kelimenin ne anlama gelebileceğini ise, Fussilet suresinden anlayabiliriz.

[041.003] Bu, Arapça bir Kur'an olarak, âyetleri bilen bir kavim için ayırt edilmiş (fussilet) bir kitaptır.

[041.044] Eğer biz bu Kur'ân'ı yabancı bir dilde okunan bir kitap yapsaydık derlerdi ki: 'Ayetleri ayırt edilmeli (fussilet) değil miydi? Muhatapları Arap olduğu halde Arapça olmayan kitap mı geldi?» De ki: «O mü'minler için doğru yolu gösteren bir kılavuz ve şifadır. İnanmayanlara gelince, onların kulaklarında bir ağırlık vardır ve Kur'an, onlara bir körlüktür. Sanki onlar uzak bir yerden çağrılıyorlar.

Fussilet s. 44. ayeti, bu kelimenin muhataplarının anlamamasından ayrılmış yani, muhataplarının anlayabileceği bir dilde indiğini bildirmektedir.

Şimdi gelelim, asıl konumuz olan kitabın ayetlerinin muhkem olmasının ne anlama gelebileceği üzerine bir tefekkürde bulunmaya çalışmaya;

Uhkimet; Islah etmek, düzeltmek maksadı ile men etmek, engellemek anlamına gelen Hakeme den türemiştir. 

Muhkem; Bir işi sağlam yapmak, onun bozulmasını engellemek  anlamına gelmektedir. Bir şeyin muhkem olması demek, onun dış etkilere karşı dayanıklı olmasını ifade etmektedir. Muhkem Kale veya Muhkem Duvar denildiği zaman, kalenin ve duvarın dayanıklı olması, dış etkilere ve düşman saldırılarına karşı dayanıklı olmasını ifade ettiği bilinmektedir.

Muhkem Ayet deyimini, kelimenin bu anlamından hareketle anlamaya çalışmanın, bizi daha sağlıklı bir düşünce sahibi yapacağını düşünmekteyiz. Klasik tefsir anlayışındaki Muhkem Ayet tarifinin, kelimenin bu anlamı ile örtüşmediğini düşünerek, Kur'an ayetlerinin muhkem olmasının ne anlama gelebileceği üzerinde şunları söyleyebiliriz;

Kur'an ayetlerinin muhkem olmasının ne anlama gelebileceği üzerinde düşünenlerin bu kelimenin geçtiği Hac s. 52. ayeti üzerinde hiç tefekkür etmediğini görmekteyiz. Halbuki bu ayet bizlere, Kur'an ayetlerin muhkem kılınmasının ne anlama geldiğini bildirmektedir. Hac s. 52. ve bu ayet ile ilgili olan diğer ayetleri dikkate alan bir okuma yapmaya çalıştığımız zaman, klasik tefsir anlayışındaki Muhkem Ayet tarifinin hiç de öyle olmadığı görülecektir.

[022.052] [E0] Hem biz senden evvel ne bir Resul ve ne bir Nebiy göndermedik ki bir temenni kurduğu vakıt Şeytan onun ümniyyesine bir ilka yapmış olmasın, bunun üzerine Allah Şeytanın ilka ettiğini derhal nesheder de sonra Allah, âyetlerini muhkemler (yuhkimu) ve Allah, alîmdir, hakîmdir

Hac s. 52. ayeti, Allah (c.c) tarafından gönderilmiş olan bütün Resul Nebilere inen vahye, Şeytan tarafından bir ilka yapılmaya yeltenildiğini, fakat Şeytan'ın bunu asla başaramadığını, bütün elçilere inen vahyin Şeytan'ın karıştırmasına karşı korunmuş olduğunu beyan etmektedir.

Hac s. 52. ayetinin Muhkem Ayet deyiminin anlaşılmasında anahtar konumda olmasını dikkate alarak, bu ayetin mesajının daha net anlaşılması gerektiğini düşünmekteyiz. 

Kur'an'a baktığımız zaman Allah (c.c) yerdeki beşer elçiye vahyini ulaştırmada Melek Elçi kullandığını görmekteyiz (Nahl s. 2- Şura s. 51- Hac s. 75). Melek elçinin ontolojik mahiyetinin olup olmadığı, ne veya nasıl olduğu konusunda bizler tarafından herhangi bir yorum yapmanın mümkün olmadığını, beşer elçilere neden böyle bir yol ile vahyedilmiş olduğu üzerinde düşünebileceğimiz konusunda, daha önce yazmaya çalıştığımız yazılar mevcuttur.

Kur'an'ın Allah (c.c) den  Melek Elçiye, ondan da  Beşer Elçiye ulaştırılmış olduğu konusundaki, ve bu yolda vahye herhangi bir Şeytan karıştırmasının meydana gelmediğini beyan eden bazı ayetler, Hac s. 52. ayetini anlama konusunda kolaylık sağlayacaktır.


[015.016-8]  Gerçekten Biz, gökte burçlar yarattık ve onları seyredenler için yıldızlarla süsledik. Hem onu kovulmuş her şeytandan koruduk. Ancak kulak hırsızlığı edenler olursa, onu da parlak bir ışık kovalar.

[037.006-9]  Muhakkak ki, Biz yakın olan göğü ziynet ile yıldızlar ile bezedik. Ve hem her isyankar şeytandan muhafaza ettik. Onlar, artık mele-i a'lâ'ya (yüce topluluğa) kulak veremezler. Her taraftan taşlanırlar.Kovulup atılırlar. Ve onlar için sürekli bir azap vardır.

[072.008-9] «Doğrusu biz göğü yokladık; onu sert bekçiler ve kayan ateşlerle (ışınlarla) doldurulmuş bulduk.» Doğrusu biz; göğün dinlenebileceği bir yerinde oturmuştuk; ama şimdi kim onu dinleyecek olursa, kendisini gözetleyen bir alev buluyor.

Yukarıda verdiğimiz ayet mealleri, teşbihi bir anlatım üslubu dahilinde, vahyin beşer elçiye ulaşmasında ona herhangi bir yol kazası olmadığını, herhangi bir dış müdahele olmadığını, vahyin Allah (c.c) den beşer elçiye sağlam bir şekilde geldiğini haber vermektedir.

Hac s. 52. ayetinde, Şeytan'ın tasallutuna karşı Allah'ın ayetlerinin MUHKEM kılınmış olması, bu kelimenin Dış etkilere karşı dayanıklılık anlamını dikkate aldığımızda, daha net anlaşılacak, KUR'AN'IN BÜTÜN AYETLERİNİN DIŞ ETKİLERE KARŞI KORUNMUŞ, YANİ MUHKEMLEŞTİRİLMİŞ AYETLER olduğu anlaşılacaktır.

Bu ayetleri dikkate alarak yapacağımız Muhkem Ayet tarifi, artık klasik tefsir anlayışındaki tarif ile farklılık arz edecektir. Klasik tefsir anlayışında hakim olan, Kur'an ayetlerinin Muhkem Ayet ve Müteşabih Ayet olduğu şeklinde yapılan bir ayrım, Kur'an'ın muhkem olmadığı, yani müteşabih olduğu iddia edilen ayetlerinin dış etkilerden korunmadığı gibi bir anlayış ortaya koyma ihtimalinden dolayı, sakıncalı bir ayrımdır. 

Muhkem ve Müteşabih ayet ayrımını kabul edenlerin hiç birisinin, Kur'an'ın müteşabih ayetlerinin dış etkilerden korunmamış olduğunu iddia ettiklerini söylemek istemediğimizi, fakat böyle bir ayrım yapmanın sakıncasını ortaya koymak açısından bunları söylediğimizi önemle hatırlatmak isteriz.

Sonuç olarak; Kur'an ayetlerinin Muhkem ve Müteşabih şeklinde kategorize edildiği, ve bu ayrımın kemikleşmiş bir düşünce olduğu bilinmektedir. Fakat bizim düşüncemiz bu ayrımın, Muhkem kelimesinin anlamının ve Kur'an bütünlüğünün dikkate alınmaması sonucu yapıldığı yönündedir.

Kur'an'ın ayetlerinin muhkem olmasını, bütün ayetlerinin dış etkilerden korunmuş vaziyette Muhammed (a.s) a ulaşmış olması şeklinde anladığımız zaman, Kur'an'ın bütün ayetlerinin MUHKEM AYETLER  olduğu anlaşılacak, Müteşabih Ayetlerin Kur'an içinde olduğu düşüncesinden vazgeçilmek zorunda kalınacaktır.

Bu iddiamızın başkaları tarafından kabul görmesinin elbette zor olduğunu bilmekteyiz. Yüzyıllardır Kur'an ayetlerinin Muhkem ve Müteşabih olarak iki kısma ayrıldığına dair olan düşüncenin bir anda yıkılması zaten beklenemez. Ancak Muhkem kelimesinin anlamını dikkate alan Kur'an merkezli bir okuma yaparak konuyu anlamaya çalıştığımızda, karşımıza bu durum çıkacaktır.

                                      EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR. 

28 Nisan 2017 Cuma

Kur'an'ın Tarihsel Bir Kitap Olması Bizleri Bu Kitabın Sorumluluğundan Kurtarır mı?

Bilindiği üzere Kur'an, bundan yaklaşık olarak 1500 sene önce, Mekke ve Medine şehirlerinde yaşayan insanlara inmiş bir kitaptır. Bu kitap içindeki ayetlerin ilk muhatapları o şehirlerde yaşayan insanlar olup, bugün bu kitap üzerindeki bazı tartışmalar, bu kitabın bizleri de bağlayıp bağlamadığı noktasında yapılmaktadır. Tarihselcilik adı ile bilinen düşüncenin zımnen de olsa dile getirmeye çalıştığı, Kur'an'ın bugün için bizlere dair söylediği bir şeyin olamayacağı gibi düşünceler, maalesef bazı insanların Kur'an'dan uzaklaşarak Deist ideolojiye kaymalarına sebep olmaktadır.

Biz bu yazımızda, tarihselciliğin doğrularını veya yanlışlarını tartışmaktan ziyade, Kur'an'ı devre dışı bırakmaya yönelik, veya tarihselciliğin böyle bir iddiası olmasa dahi, bazı kimselerin bunu böyle anlayarak Kur'an'dan uzaklaşmalarının getirebileceği tehlikelere dikkat çekerek, Kur'an'ın tarihselliğini iddia eden düşüncenin, Kur'an'ın bugün için bizim hayatımızın neresinde olması gerektiğine dair bir teklifinin olması gerektiği, bu konuda net bir düşünce ortaya atarak, insanları iki arada bir derede kalmaktan kurtarmaya çalışması gerektiğine dair düşüncelerimizi paylaşmaya çalışacağız.

Tarihselcilik düşüncesinin Kur'an'ın anlaşılmasında indiği tarihsel dönemin bilinmesinin gerekli olduğu yönündeki düşünceleri elbette doğrudur. Kur'an'ın bütün ayetleri evrenseldir şeklindeki söylemi dile getirenlerin ise Kur'an'ı doğru olarak okuyup anladıklarını söylemek maalesef zordur. Kur'an'ı dikkatli okuyan bir kimsenin, bu söylemin bir takım soruları beraberinde getirdiğini görerek, bu söylemi dile getirmekten vazgeçeceği de muhakkaktır.

Kur'an'ın bir kısım ayetlerinin tarihsel olduğunu iddia etmek, Kur'an ayetlerini inkar etmek anlamına gelmemektedir. Kur'an ayetlerinin ilk muhataplarına söylediklerinin tamamının bize de söylenmiş olabileceği gibi bir düşüncenin pek doğru bir yaklaşım olmadığı, ön yargısız bir şekilde okunduğunda anlaşılacaktır.

Kur'an'ı okumada ve anlamada hala yöntem tartışmaları yapılan bu zamanda, bu kitabın ayetlerinin bizim için ne ifade etmesi gerektiği üzerinde özellikle tarihselcilik düşüncesine sahip olanların, bu konuda daha net olarak konuşmaları, Kur'an üzerinde kafa yoran insanların boşlukta kalmamaları için gereklidir. 

Özellikle geleneksel din algısının yanlışlarını Kur'an ile düzeleceğini düşünen insanların, Kur'an hakkında bu türden iddiaları duyması, onların din algılarının değişmesine neden olmakta, din adına elinde tuttukları kitabın tarihsel bir kitap olduğunu duymaları, onları maalesef hayal kırıklığına uğratmaktadır. 

Bu insanları hayal kırıklığından kurtarmak için Kur'an'ın evrensel bir kitap olduğu söylemini öne çıkardığımızda ise, bu sefer başka problemler ortaya çıkmakta, insanların Yaa bana ne bu kitaptan diyerek kaçmaktadırlar. Öyleyse ifrat ve tefrite düşmeden, bu kitabın tarihselliğinin ne demek olduğu, evrenselliğinin ne demek olduğu konusunda insanlar ciddi olarak aydınlatılmalı, bu konuda oluşan kafa karışıklığı giderilmeye çalışmalıdır. 

Türkiye ortamında yapılan Kur'an'ın tarihselliği veya evrenselliği tartışmalarının bir kör döğüşü şeklinde gerçekleştiği, Kur'an'ın tarihselliğini savunanların, evrenselliğini savunanların yanlışlarını konuştuğu, evrenselliğini savunanların ise, tarihselliğini savunanların yanlışlarını konuşmak sureti ile kendilerini ispat etmeye çalıştıkları görülmektedir. 

Bu tartışmalar insanların aydınlanmasına değil, fırkalaşmasına sebebiyet vermekte, sanki fırka eksikliğimiz varmış gibi, fırka ordusuna Tarihselciler, Evrenselciler adında yeni fırkaların eklenmesine sebep olmaktadır. Fırkalaşmaya sebep olacak tartışma ortamı yaratmak yerine, insanların daha net ve doğru düşünmesine kapı aralamaya vesile olacak tartışmaların yapılmasının daha verimli olacağını düşünmekteyiz.

Kur'an'ın sadece tarihselliğini, veya sadece evrenselliğini savunmanın, bu kitabın anlaşılmasında objektif bir bakış açısı sağlamayacağı bilinmelidir. Kur'an'ın ideolojik söylemlerin içine sokmak sureti ile tartışmaya açmak, bu kitabın değerini düşürmesi açısından pek doğru yaklaşım olmayacağını da hatırlatmak isteriz.

Kur'an üzerinde yapılan tartışmalarda öncelikle, İnsan hayatında kitap ve elçilerin fonksiyonu nedir?, Allah (c.c) neden insanlara elçi ve kitap gönderir?, son elçi ve kitabın bizim hayatımızdaki yeri ne olmalıdır?sorularının cevabının aranmaya çalışarak, bu sorular etrafında bir düşünce ortamı oluşturulmasının gerekli olduğunu düşünmekteyiz. 

Tarihselcilik düşüncesine sahip olanların Kur'an'ın tamamen insan hayatından çıkması gerektiği gibi bir düşünce içinde olduklarını iddia etmemekle birlikte, Kur'an ayetlerinin tarihsel bağlamının dikkate alınması düşüncesini biraz daha ileriye taşıyarak, bizim hayatımızda bu kitabın yeri olamayacağını dile getirmeye çalışanların olduğu bir gerçektir.

Bu konuda yapılan tartışmaların insanların boşluğa düşmelerine sebep olmasından çıkarılarak, Kur'an hakkında doğru bilgi sahibi yapılmaya yönelik olması, ilerleyen zamanlarda deizme düşmüş bir gençliğin oluşmasına engel olacağını düşünmekteyiz. 

Her insan fıtratındaki aidiyet duygusunun bir gereği olarak kendisini onunla ifade edebileceği, diğer insanlarla ortak bir bağını sağlayabileceği bir inanca sahip olmak ihtiyacı duymaktadır. Kur'an, Müslümanlar arasında birlikteliği sağlaması açısından önemli bir işleve (bu işlevi tam anlaşılmamış olsa da) sahip kitaptır. Bu kitabın bir şekilde insan hayatından çıktığında, onun yerini başka kitaplar veya ideolojiler alarak, aidiyet duygusu tatmin edilmeye gidilecektir. 

Kur'an'ın temel mesajının Allah'ı tek ilah ve rab olarak tanıyan bir hayat sürülmesi gereğini hatırlatmak olduğunu, kıyamete kadar gelecek bütün insanların böyle bir hayat ile mükellef olduğunu dikkate aldığımızda, bu kitabın hatırlattığı bilgiler sadece belirli bir zaman ve mekanda yaşamış insanlar ile sınırlı olduğunu düşünmenin yanlış olacağı ortadadır.

Kur'an'ın belirli bir zaman ve mekanda yaşamış insanlara inmiş olması, o insanların sosyokültürel ortamını dikkate alan bir dil kullanma, o insanların yaşadığı hayat içindeki örf ve adetlerini dikkate alma gereğini doğurmuştur. Kur'an'ın böyle bir ortamda inmiş olması, bu kitabın insanları Allah'a kul olma esaslı mesajının sadece o ortam ile sınırlı olduğu gibi bir düşünce içine sokmaması gerekmektedir.

Bugün Kur'an üzerinde yapılan tartışmaların onun tevhide dair mesajının daha iyi anlaşılması üzerine olmalı, bu tartışmalar yapılırken onun nuzül ortamının dikkate alınması, ilk muhataplara ne dediğinin anlaşılmasından sonra, sonraki muhataplara ne demiş olabileceği yönünde okumalar yapılması , tarihsellik evrensellik tartışmalarının bir kenara bırakılmasını sağlayacaktır.