Talut etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Talut etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Ekim 2017 Pazartesi

Talut Kıssasından Kavli ve Fiili Duanın Ayrılmaz Oluşunun Örnekliği

Kendisine bazı isteklerini kabul etmesi için dua eden kullarının duasına icabet edeceğini vaat eden (Bakara s. 186) Allah (c.c), kendisine yapılan duanın kabul edilmesini bazı şartlara bağlamıştır. Bu şartların ne olduğu ise bizlere yaşanmış kıssalar ile öğretilmektedir. Bakara s. içinde geçen Talut kıssası bizlere kabule şayan bir duanın nasıl yapılması gerektiğini öğreten bir kıssa olarak, biz Müslümanların hayatlarında yer almasını beklemektedir.

[002.216]  Savaş, hoşunuza gitmediği halde üzerinize yazıldı (farz kılındı) . Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz.

Savaş, bir dünya gerçeği olarak kıyamete kadar yerini koruyacak olup, bu gerçekliğin biz Müslümanların hayatına hangi şartlarda girebileceği, Talut kıssasında anlatılmaktadır.  

Talut kıssasını okuduğumuz zaman, evlerini ve yurtlarını terk etmek zorunda bırakılmak sureti ile sıkıntıya düşen toplumların, bu sıkıntılarından nasıl kurtulabilecekleri yaşanmış örnek olarak görmekteyiz. Kıssayı okumaya başlayacağımız ayet, Bakara s. 243. ayetidir.

[002.243] Binlerce oldukları halde, ölüm korkusundan dolayı yurtlarından çıkıp gidenleri görmedin mi? Allah onlara «Ölün!» dedi (öldüler). Sonra onları diriltti. Şüphesiz Allah insanlara karşı lütufkârdır. Lâkin insanların çoğu şükretmez.
[002.244]  Allah yolunda savaşın; bilin ki Allah işitir ve bilir.

Bakara s. 243. ve 244. ayetleri, bazı nedenler yüzünden yurtlarından çıkarılan yani bir nevi öldürülen toplumların, yurtlarına nasıl geri döneceklerini yani nasıl dirileceklerini anlatmakta, ilerleyen ayetlerde ise 243. ve 244. ayetlerin hayata yansımasını İsrailoğulları örneğinde göstermektedir. 

[002.246]  Musa'dan sonra İsrailoğullarının önde gelenlerini görmedin mi? Hani, nebilerinden birine: «Bize bir melik gönder de Allah yolunda savaşalım» demişlerdi, O: «Ya üzerinize savaş yazıldığı halde, savaşmayacak olursanız?» demişti. «Bize ne oluyor ki Allah yolunda savaşmayalım? Ki biz yurdumuzdan çıkarıldık ve çocuklarımızdan (uzaklaştırıldık.) « demişlerdi. Ama onlara savaş yazıldığı (öngörüldüğü) zaman, az bir kısmı dışında (çoğunluğu) yüz çevirdiler. Allah zalimleri bilir.

Bakara s. 246. ayetinden, evlerinden ve yurtlarından çıkarılmış olan İsrailoğullarının, evlerini ve yurtlarını geri alabilmelerinin yolunun savaşmak sureti ile olduğunun bilincinde oldukları anlaşılmaktadır. Bu toplumun böyle bir bilinç içinde olması, aslında bizlere çok şey anlatmaktadır. Yatarak dua etmenin hiç bir şeyi düzeltmeyeceğini bilen bir toplum, her sıkıntının üstesinden gelebilecek gücü de bulmakta zorluk çekmeyecektir.

Ancak savaş can ve mal kaybına yol açan bir yol olduğu için, bir kısım insan iş ciddiye binince geri kalmak isteyecektir. İsrailoğullarının nebisi, onlardan gelebilecek olan bu hataya dikkat çekerek zımnen onlara, "İş ciddiye binince yan çizmeyin" ikazı yapmaktadır. İnsan yapı itibarı ile zorluklara karşı zayıf bir tabiata sahip olup, aynı zayıflık Medine de kafirlere karşı savaş izni isteyen, sabırsızlıkla bekledikleri izin ayeti geldiği zaman yığılıp kalan Müslümanlar içinde geçerlidir (Muhammed s. 20).

[002.247] Nebileri onlara dedi ki: İşte Allah hükümdar olarak size Talut'u gönderdi. Onlar: Biz hükümdarlığa ondan daha layık iken ve ona malca bolluk da verilmemişken nasıl olur da bizim başımıza hükümdar olabilir? dediler. (Nebileri de dedi ki: Allah onu sizin üstünüzde beğenip seçmiştir. O'na bilgice ve vücutça da bir üstünlük vermiştir. Şüphesiz ki Allah; mülkünü dilediğine verir. Ve Allah, Vasi'dir, Alim'dir.

İsrailoğullarının nebilerinden istediği kumandan gelmiş, fakat gelen kumandan İsrailoğullarının kriterlerine uygun olmadığı için ona karşı çıkılmaktadır. Nebileri ise onların bu tutumlarına itiraz ederek, gelen komutanın Allah (c.c) tarafından seçilmiş olduğuna dikkat çekerek, gelen kumandanı kabullenmeleri gerektiğini söylemektedir.

[002.248] Nebileri onlara, «Onun hükümdarlığının alameti, size sandığın gelmesidir, onda Rabbinizden gelen gönül rahatlığı ve Musa ailesinin ve Harun ailesinin bıraktıklarından kalanlar var; onu melekler taşır, eğer inanmışsanız bunda sizin için delil vardır» dedi.

Bu ayet ise İsrailoğullarına gönderilen kumandanın türedi bir kimse olmadığı, Allah (c.c) katından tescilli bir kimse olduğunu göstermektedir. Meleklerin taşıdığı tabutun ne olduğu konusunda tefsir kitaplarından bir takım bilgiler bulunup, bize lazım olan tarafı, Talut'un gönderilmesinin ilahi bir yönü olduğudur. Tefsirlerde bu kişinin Nebi olduğuna dair görüşler olup, Talut'un nebi olması görüşleri bizce de makuldür.

[002.249] Talut orduyla birlikte ayrıldıktan sonra, «Doğrusu Allah sizi bir ırmakla deneyecektir, ondan içen benden değildir, onu tatmayan eliyle sadece bir avuç avuçlayan müstesna şüphesiz bendendir» dedi. Onlardan pek azı hariç, sudan içtiler. Kendisi ve kendisiyle olan inananlar ırmağı geçince, «Bugün Calut ve ordusuna karşı koyacak gücümüz yok» dediler. Kendilerinin Allah'a kavuşacağını bilenler ise: «Nice az topluluk çok topluluğa Allah'ın izniyle üstün gelmiştir, Allah sabredenlerle beraberdir» dediler.

Talut, komutası altındaki ordunun kendisine olan bağlılığını ölçmek amacı ile onları bir imtihana tabi tutar ve bu imtihanı ordunun büyük bir kısmı kaybeder. Komutana itaat etmek bir ordunun galibiyete ulaşması için olmazsa olmazlardan olup, başlarındaki komutanın emrine tabi olmak bir ordunun başarısı için şarttır. Calut'un ordusunun büyüklüğü karşısında ümitsizliğe düşen ordunun nehirden su içen itaatsiz askerlerine karşılık, nehirden su içmeyen itaatkar askerlerinin söylediği söz, dikkate değerdir. 

[002.250] Calut ve ordusuna karşı çıktıklarında, «Rabbimiz! Bize sabır ver, sebatımızı artır, inkar eden kavme karşı bize yardım et» dediler.
[002.251] Onları Allah'ın izniyle bozguna uğrattılar; Davud Calut'u öldürdü, Allah Davud'a hükümranlık ve hikmet verdi ve ona dilediğinden öğretti. Allah'ın insanları birbiriyle savması olmasaydı yeryüzünün düzeni bozulurdu. Fakat Allah alemlere lütufkardır.

Talut ordusundaki askerlerin yaptığı dua, işte kavli duanın fiili dua ile birlikte yapılması gerektiğinin yaşanmış bir örneğidir. Kıssaların çok yönlü mesajları ihtiva ettiklerini dikkate aldığımızda, Talut kıssasından öğrenebileceğimiz mesajlardan bir tanesi ise, duanın kabul olmasının nasıl bir şarta bağlı olduğudur. 

Genel olarak biz Müslümanların hayatında Kavli Dua deyimi hakim olmakta, duanın asıl önemlisi olan Fiili Dua kısmı terk edilmek sureti ile, Allah (c.c) den yardım istenilmektedir. Kur'an'a baktığımızda ise Allah (c.c) nin üzerine vazife olarak gördüğü (Rum s 47) iman edenlere ve elçilere yardımın yerine gelmesinin fiili dua yani çalışmak ve gayret etmek ile olduğu görülecektir.

Talut ordusundaki askerlerin yaptığı kavli duaya baktığımızda, öncelikle fiili duanın yapıldığı yani ordu oluşturmak sureti ile savaşa çıkıldığı görülmektedir. Bu durum bize Allah'tan nasıl yardım istenilmesi gerektiğini, Allah'ın kullarına yardımının nasıl gerçekleştiğini göstermektedir.

Talut kıssasında anlatılan durumun benzerleri biz Müslümanların hayatında yaşanmakta, bizler ise  Talut ordusundaki askerlerin ettiği "Rabbimiz! Bize sabır ver, sebatımızı artır, inkar eden kavme karşı bize yardım et" duasını sadece kavlen yaparak öncelikle yapılması gereken fiili duanın gereklerini yerine getirmekte maalesef isteksiz davranarak, Allah'ın yardım şartına aykırı hareketlerde bulunmak sureti ile yardıma hak kazanamamaktayız.

Talut kıssasına bakıldığında öncelikle savaş için ordu oluşturulmuş, yani fiili dua gerçekleştirilmiş, onun sonrasında ise savaş öncesi Allah'tan yardım talebinde bulunulmuş ve Calut ordusuna karşı zafer elde edilmiştir. Kıssayı daha genelleştirecek olursak, eğer hasta isek önce hastalığın tedavisi için gayret edilmesi, eğer ticari hayatımızda bir takım aksaklıklar var ise o aksaklıkları düzeltmek için gayret edilmesi, hasılı her ne sorunumuz var ise o sorunun hal edilmesi için gerekli gayretin gösterilmesi ve Allah'tan bu şekilde yardım talebinde bulunulması bizlere öğretilmektedir.


Bakara s. 251. ayetindeki "Allah'ın insanları birbiriyle savması olmasaydı yeryüzünün düzeni bozulurdu" cümlesi, yeryüzünü fesada  boğanlara karşı koymak görevinin yine insanlara verildiğini bildirmektedir. Fakat biz Müslümanlar bu görevi Allah'a yükleyerek bizim yerimize onun gökten melekler indirerek onun savaşmasını istemekteyiz. 

Eğer bizler yeryüzündeki fesattan şikayetçi isek, en az fesatçılar kadar kuvvetli olmak, ve onların fesadını ortadan kaldırmak için gerekli olanı yapmak zorunda olduğumuz unutulmamalıdır.

Sonuç olarak; Kavli ve fiili dua, et ile tırnak misali birbirinden ayrılmaz bir bütün olup, biz Müslümanların hayatında ağırlıklı olarak kavli dua kısmı tercih edilmektedir. Fiili duanın geri plana atılarak sadece kavli duanın öne çıkması, Allah (c.c) nin kullarına yardım etmesini belirli yasalara bağlaması nedeniyle kabul olmamakta, açılan eller maalesef boş olarak geri dönmektedir.

Kur'an'ın kıssa yollu anlatımlar ile verdiği mesajlardan bir tanesi de, Allah'ın kullarına yardım etmesinin şartlarının nasıl yerine geleceğidir. Talut kıssası belirli bir zaman ve mekanda yaşamış olan bir toplumun başından geçenleri anlatan bir masal olarak değil, sıkıntıya düşüldüğünde Allah'ın yardımına nail olmanın nasıl gerçekleşeceğini öğreten canlı bir ibret vesikası olarak okunduğunda, nerede hata yaptığımız daha net anlaşılacak, hataların telafi edilmesinin yolu aranacaktır. 

                                      EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR. 

3 Ağustos 2015 Pazartesi

Talut Kıssasını Medine Müslüman'larının Gözü İle Okumak

Bundan önceki Kur'an kıssaları ile ilgili yazılarımızda , bu kıssaların muhataplarına mesaj amacı taşıyan ve kendilerinden önceki yaşantılardan ibret alarak , hayatlarına pratize etmeleri amacına dayalı olduğunu hatılatmaya çalışarak , ele aldığımız kıssanın bize dönük nasıl bir mesaj içermiş olabileceği yönünde düşüncelerimizi paylaşmaya çalışmıştık. 

Bu yazımızda da , Bakara s. Ayetleri içinde yer alan Talut kıssasının öncelikle Medine'deki ilk muhataplar açısından nasıl okunduğu ve nasıl hayata pratize edildiği konusunu, Bedir ve Uhud  savaşları örneğinde ele almaya sonrada bize dönük mesajını okumaya çalışacağız. Kur'anın ilk muhatapları olan "Örnek Nesil" dediğimiz Muhammed (a.s) ve ashabı, kendilerine inen Ayetlerin ihtiva ettiği konuların, hayata dair mesajlar olduğu bilincinden hiç bir zaman uzaklaşmayarak , Ayetlerin ihtiva ettiği mesajı hayatlarına pratize etmişler ve yaşamışlardır. 

 [002.243] Binlerce kişinin memleketlerinden ölüm korkusuyla çıktıklarını görmedin mi? Allah onlara «Ölün» dedi. Sonra onları diriltti. Allah insanlara bol nimet verir, fakat insanların çoğu şükretmezler.

Talut kıssasının başlangıcı olarak okuyabileceğimiz bu Ayet ,Medine de indiği zaman ilk muhataplar olan Ashap tarafından "Bize dönük nasıl bir mesaj veriyor?" sorusu sorularak cevabı aranmaya çalışılmıştır. Bu Ayeti anlamak için Medine Müslümanlarının durumunu kısaca hatırlamak gerekmektedir.

Medinede ki  Müslümanların, özellikle Mekke den hicret etmiş olanlarına baktığımız zaman çoluğunu çocuğunu , evini barkını , herşeyini terketmiş bir vaziyette Medineye hicret etmiş olduklarını görmekteyiz. Sahabe bu Ayet nazil olduğu zaman, çoğu tefsirlerde gördüğümüz yorumlar gibi onların gerçekten ölüp ölmediğini tartışmamışlardır. Bu Ayetten kendilerinin Mekke den hicret edilmek zorunda bırakıldıktan sonra Mekke ye dönmenin mümkün olduğunu, fakat bu mümkünlüğün ilerleyen Ayetlerde anlatılan Talut kıssası içindeki mesajda olduğunu anlamışlardır.

[002.244]  Allah yolunda savaşın; bilin ki Allah işitir ve bilir.
[002.245]  Allah'a, kat kat karşılığını arttıracağı güzel bir ödünç takdiminde kim bulunur? Allah hem darlaştırır, hem bollaştırır; O'na döneceksiniz. 

Allah (c.c) ye "Karzen hasenen" (güzel bir ödünç) şeklinde verilen Allah yolunda savaşmanın karşılığı bir çok Ayette ebedi Cennet olarak beyan edilmiş ve herşeyi elinden alınarak , yerinden yurdundan sürülmüş , bir nevi ÖLÜ durumuna düşen mazlumların ,yeniden DİRİLMEK için güçlerini seferber etme gerektiği hatırlatılmaktadır.

[002.246]  Musa'dan sonra İsrailoğullarının ileri gelenlerini görmedin mi? nebilerine, «Bize bir hükümdar gönder Allah yolunda savaşalım» demişlerdi. «Ya savaş size farz kılındığında gitmeyecek olursanız?» demişti. «Memleketimizden ve çocuklarımızdan uzaklaştırıldığımıza göre niye Allah yolunda savaşmıyalım?» demişlerdi. Ama savaş onlara farz kılınınca, az bir kısmı müstesna yüz cevirdiler. Allah zalimleri bilir. 

Allah (c.c) Medine deki Müslümanlara , içlerinde bulundukları durumu çağrıştıran bir başka durumu Musa (a.s) sonrası bir olayı anlatarak örnek vermektedir. Evlerinden barklarından uzaklaştırılan İsrailoğulları , eski düzenlerini geri kazanmak için başlarına bir komutan isteyerek savaş isteklerini Nebilerine dile getirirler , fakat Nebileri onların bu istekleri kabul edildiğinde yan çizebileceklerini hatırlatmaktadır. Bu yan çizme durumu onların insan olmalarının bir sonucu olup aynı durum Muhammed s. 20. Ayetinde Müslümanlar arasında da başgöstererek , her toplumda böyle yan çizmeler olabileceği gürülmekle birlikte,  insiyatifin bu yan çizenlere bırakılmaması önemli bir noktadır.

[047.020]  İman edenler «bir Sûre indirilseydi» diyorlar, derken muhkem bir Sûre indirilip onda kıtâl zikredilince kalblerinde bir maraz bulunanları görüyorsun sana öyle bir bakış bakıyorlar ki: tıpkı ölümden baygınlık gelmiş kimsenin bakışı, o da onlara pek yakındır

[002.247]  Nebileri onlara «Allah size şüphesiz, Talut'u hükümdar olarak gönderdi» dedi. «Biz hükümdarlığa ondan layık iken ve ona malca da bir bolluk verilmemişken bize hükümdar olmağa o nasıl layık olabilir?» dediler, «Doğrusu Allah size onu seçti, bilgice ve vücutça gücünü artırdı» dedi. Allah mülkü dilediğine verir. Allah her şeyi kaplar ve bilir. 

Başlarına bir komutan isteyen İsrailoğulları , gönderilen bu komutanı beğenmemişlerdir. Burada verilmek istenen mesaj , Allah (c.c) tarafından kendilerine gönderilen kim olursa , muhatapların bunu red etmek , beğenmemek , başka birini istemek gibi bir seçenekleri olmayıp, gönderilen kim olursa olsun ona tabi olması gerektiğidir. Mekke'de nazil olan Ayetler de aynı itiraz Muhammed (a.s) içinde yapılarak başka Elçi , başka Kitap isteklerine karşı bu Elçi ve Kitaba iman dışında bir seçenek olmadığı hatırlatılmaktadır.

[002.248] Nebileri onlara dedi ki; 'Talut'un hükümdarlığının belirtisi, size meleklerin taşıdığı bir sandığın gelmesidir. Bu sandıkta Rabbinizden size yönelik bir huzur ile birlikte Musa ve Harun ailelerinin geride bıraktıkları bazı önemli eşyalar vardır. Eğer mümin kimseler iseniz, bu sizin için kesin bir belirtidir. 

İnsanların bir konu hakkında sağlam bir inanca sahip olmaları için, o inanca davet edenlerin bir takım delil sunma gerekleri vardır. Talut'un komutan olarak tayin edilmesinin bir delili olarak İsrailoğullarının güvendiği bir şeyin sunulması Talut'un komutanlığı konusundaki çekinceleri ortadan kaldırmıştır. Bu durum gelecek Ayet içinde belli olmakta ve artık Talut ordunun başına geçerek komutayı eline almıştır.

[002.249]  Talut orduyla birlikte ayrıldıktan sonra, «Doğrusu Allah sizi bir ırmakla deneyecektir, ondan içen benden değildir, onu tatmayan eliyle sadece bir avuç avuçlayan müstesna şüphesiz bendendir» dedi. Onlardan pek azı hariç, sudan içtiler. Kendisi ve kendisiyle olan inananlar ırmağı geçince, «Bugün Calut ve ordusuna karşı koyacak gücümüz yok» dediler. Kendilerinin Allah'a kavuşacağını bilenler ise: «Nice az topluluk çok topluluğa Allah'ın izniyle üstün gelmiştir, Allah sabredenlerle beraberdir» dediler. 

249. Ayet müstakil bir yazı başlığı değerlendirilerek üzerinde çok şey söylenebilecek bir Ayet olup, yazının hacmini büyültmemek amacı ile kısaca bir değerlendirmede bulunmak istiyoruz.

Bu Ayeti Nisa s. 59. Ayet ile birlikte tefekkür etmek yerinde olacaktır.

[004.059]  Ey iman edenler; Allah'a itaat edin. Rasule ve sizden olan EMİR SAHİPLERİNE itaat edin. Eğer bir şeyde çekişirseniz; Allah'a ve ahiret gününe inanmışsanız onun hallini Allah'a ve Rasulüne bırakın. Bu; hem hayırlı hem de netice itibariyle daha güzeldir. 

Bir düşünce , inanç , fikir üzerinde buluşmuş olan toplulukta olmazsa olmazlardan birisi o topluluğu idare eden bir önder olmasıdır. Kur'an bu öndere itaatı Allah ve Elçisine itaat ile birlikte zikrederek bunun önemini vurgulamıştır.  Başlarındaki öndere itaat etmeyen bir topluluğun başına gelecek olanlar Enfal s. 46. Ayetinde şu şekilde beyan edilmiştir. Medinede ki Müslümanlar , kendilerine Allah (c.c) tarafından gönderilen Elçi ve aynı zamanda Komutan olan Muhammed (a.s) a bağlılığı bu gibi Ayetler ile öğrenmişlerdir.

[008.046] Allah'a ve Peygamberine itaat edin; çekişmeyin, yoksa korkar başarısızlığa düşersiniz ve kuvvetiniz gider. Sabredin, doğrusu Allah sabredenlerle beraberdir.  

Toplululuğun başında olan komutan , komutası altındakilerin kendisine ne denli itaatkar olduğu noktasında onları denemeye tabi tutabilir. Allah (c.c) nin birçok Ayetinde bizleri denemeye tabi tutmasını bu noktadan değerlendirmek gerektiğini düşünmekteyiz. Talut , birlikte savaşacağı askerlerinin kendisine ne kadar sadık olduğunu ölçmek ihtiyacı hissederek onları bir şekilde imtihan etmektedir. Bir ordunun başarısı başındaki komutana tabi olmakla mümkün olacaktır. Aksi takdirde her asker kendi başına komutan kesilmeye kalktığı takdirde bu başı bozukluk yenilgiye sebeb olacak en büyük faktördür, Uhud örneği bu durumun yaşanmış canlı bir örneğidir.

Talut tarafından sınanan ordunun büyük çoğunluğu sadakat sınavını geçememiş ancak küçük bir bölümü bu sınavı başarmıştır. Talut'un sınamasından geçemeyenler moral ve motivasyon bozukluğuna düşerek karşılarındaki ordunun gücü karşısında ümitsizliğe düşmüşler ve korkmaya başlamışlardır. Başlarındaki Komutana güvenemeyen bir ordu , karşısındaki düşmana karşı galip gelme konusunda elbette ümitsizliğe düşecektir. Ancak başlarındaki komutana güvenen bir ordu , karşısındaki düşman kuvveti ne kadar çok olursa olsun onlardan korkmazlar ve galip gelecekleri konusunda ümitlerini asla kaybetmezler. 

Niceliğin değil niteliğin önemli olduğu Enfal suresinde şöyle beyan edilmektedir.

[008.065-66] Ey Nebi! Müminleri savaşa teşvik et. Eğer sizden sabırlı yirmi kişi bulunursa, iki yüze (kâfire) galip gelirler. Eğer sizden yüz kişi olursa, kâfir olanlardan bin kişiye galip gelirler. Çünkü onlar anlamayan bir topluluktur. Şimdi Allah, yükünüzü hafifletti; sizde zayıflık olduğunu bildi. O halde sizden sabırlı yüz kişi bulunursa, (onlardan) ikiyüz kişiye galip gelir. Ve eğer sizden bin kişi olursa, Allah'ın izniyle (onlardan) ikibin kişiye galip gelirler. Allah sabredenlerle beraberdir. 

Talut kıssası ve özellikle Bakara s. 249. Ayetinin Medine Müslümanları tarafından nasıl içselleştirildiği Bedir ,  içselleştirilMEdiği ise Uhud savaşları örneğinde görülmektedir. Bedir savaşında kendilerinden fazla olan müşrik ordusuna karşı , komutanlarının emri doğrultusunda hareket eden Müslümanlar "«Nice az topluluk çok topluluğa Allah'ın izniyle üstün gelmiştir, Allah sabredenlerle beraberdir»" 250. Ayette olduğu gibi " «Rabbimiz! Bize sabır ver, sebatımızı artır, inkar eden millete karşı bize yardım et»" Diyerek Bedir de müşrik ordusunu hezimete uğratmışlardır. 

Aynı Müslüman ordusu Uhud da , komutanları tarafından verilen nehirden tatmama veya bir avuçluk bir tatma emrine riayet etmeyerek ganimet peşine düşmüşler ve bu itaatsizlikleri onların bu sefer müşrik ordusu karşısında hezimete uğramalarına sebeb olmuştur. Bedir ve Uhud savaşları siyer kitaplarında genellikle kahramanlık destanı şeklinde kişisel kahramanlıklar bazında ele alınmış ve bu savaşlardaki "Sünnetullah" faktörü pek akla getirilmemiştir. 

Bedir'de savaşan Müslümanlar kendilerinden öncekilerinin başlarından geçen aynı durumu unutmadan emir komuta zincirine riayet ederek Allah dayanmışlar , Aynı Müslümanlar bu sefer Uhud'da şartlara riayet etmemdikleri için bozguna  uğramışlardır. Bu savaşlardaki sonuçlar "Sünnetullah" olgusunun bir sonucu olup aynı şartlar bu günde geçerlidir. Bedir örneğinde Müslümanların yolunu izlersek karşılık Bedir gibi galibiyetler , Uhud örneğindeki Müslümanların yolunu izlersek karşılık Uhud gibi mağlubiyetler olacaktır.

 [002.251]  Onları Allah'ın izniyle bozguna uğrattılar; Davud Calut'u öldürdü, Allah Davud'a hükümranlık ve hikmet verdi ve ona dilediğinden öğretti. Allah'ın insanları birbiriyle savması olmasaydı yeryüzünün düzeni bozulurdu. Fakat Allah alemlere lütufkardır. 

Neticede Talut ordusu, Calut ordusuna karşı galip gelmiş ve bu savaşta Davud adlı bir başka kişi sahneye çıkmış ilerleyen zamanlarda Allah (c.c) ona Mülk ve Hikmet vererek İsrailoğullarının başına geçmesini sağlamıştır. 

Talut ve Davud, İsrailoğullarının içinden çıkmış iki kişi olup , İsrailoğulları içinden böyle iki değerin sivrilmiş olması bize şunları hatırlatmaktadır; Toplumlar kendilerini , siyasi , iktisadi , askeri ve ekonomik bakımdan geliştirecek kişilere ihtiyaç duyarlar. Toplumlar kendilerinin yükselmesi için gerekli olan kadroyu oluşturamadığı müddetçe , bu kadroları oluşturmuş olanların tahakkümü altında kalmaktan kurtulamazlar. 

Müslüman coğrafyasına baktığımızda bu eksikliği ziyadesi ile görmüş olmanın ezikliğini yaşamaktayız. Kendi içlerinden yetiştiremediği kadroları dışardan ithal etmek veya kendi dışımızdaki insanların ürettiklerini almak zorunda kalarak bir bakıma onlara göbekten bağlı olmamız, bizim elimizi kolumuzu bağlamaktadır. Talut kıssası , toplumların içlerinden çıarmış oldukları önderlerin kendi toplumlarını başarıya götürmesini okumak açısından önemli bir yere sahiptir. 

251. Ayet içindeki " Allah'ın insanları birbiriyle savması olmasaydı yeryüzünün düzeni bozulurdu. Fakat Allah alemlere lütufkardır" cümlesi ile Allah (c.c) bizlere, Arz üzerine koymuş olduğu bir yasalardan bir tanesini bizlere hatırlatmaktadır. Zulme uğrayanlar bu zulmü ortadan kaldırmak için zalimlere güç ile karşı koyamadığı müddetçe , zulmün tasallatundan asla kurtulamazlar. Allah (c.c) hiç bir zalimi gökten taş yağdırarak mağlup etmez. Bu mağlup edilmeyi , zulme uğrayanların o zalimlere karşı koyması şeklinde bir yasaya bağlamıştır. 

Bu gün Müslümanlar olarak çoğumuz bu yasadan habersiz olduğumuz için ellerimizi semaya açıp "Allahım bu kafirlere ebabil ile helak et" şeklinde dualar ettiğimiz halde bu duaların kabul olmadığını görmekteyiz. Allah (c.c) kullarına yardım etmesini bir yasaya bağlayarak bu yasanın işlemesi için önce kulların güçlerinin sonuna kadar çalışmasını şart koşmuştur. Kulun bittiği yerde Allah (c.c) yardıma koşacaktır Musa (a.s) kıssası örenğinde denizin yarılması örneğinde olduğu gibi.

[002.252]  İşte bunlar Allah'ın ayetleridir. Onları sana hak olarak okuyoruz. Şüphesiz ki sen elçilerdensin. 

Bu Ayetleri sana okuyoruz ki senden öncekilerden örneklik çıkar ve onların hayatları sana örnek olsun. Sende Talut gibi örnek bir komutan ol , emrindekileri onun gibi yönet ve başarıya ulaş. 

Sonuç olarak ; İlk muhataplar olan Muhammed (a.s) ve onunla birlikte olan Ashabı , kendilerinden önce yaşayanlar üzerinden verilen örnekleri kendi yaşantılarında pratize ederek başarıya ulaşmışlardır. Bizler hem kıssa yolu ile verilen örnekleri , hem de kıssa yolu ile verilen örnekleri hayatlarına pratize ashabın bu örnekliğini Kur'an içinden okuyarak yolumuzu çzimek zorundayız. Allah (c.c) indirmiş olduğu Kitabının içindeki yaşanmışlıkların bizlerin hayatı için bir örnek olması gerektiği için bizlere anlatmaktadır. 

Dün Muhammed (a.s) ve ashabı, Talut kıssasını okuyarak evinden barkından çıkarılanların tekrar yurtlarına geri dönmelerinin yolunu, Talut kıssası içinde yaşanmışlık örneği olarak aktararak  Medineli Müslümanlara zımnen, Mekke ye geri dönüşün yolunu göstermiştir. Talut ve benzeri kıssaları hayatlarında pratize edilmesi gereken örneklikler olarak okuyan Müslümanlar , çıkarıldıkları Mekke'ye zafer kazanmış olarak geri dönmüşlerdir. Bu gün bizler Talut kıssası ve bu kıssa ve benzerlerini okuyarak zulme karşı koyanların örnekliklerini kendi yaşamımızda pratize etmek sureti ile , evinden barkında , yurdundan çıkarılmışların yurtlarına nasıl geri dönebileceğini okumaktayız. 

                                   EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.

14 Haziran 2014 Cumartesi

Talut Kıssası Bize Ne Anlatıyor?

Kur'anın kıssa yollu anlatım metodu dahilinde bizlere sunmuş olduğu ayetler bizden öncekile rin yaşamış olduğu tecrubeler ve o tecrubelerden bizlerinde hisse alması amacını taşımaktadır. Helak edilen bir kavmi okuduğumuz zaman onlara gelen elçinin mücadelesi mü'minler için bir örneklik , o kavmin helak edilmesi ise inkar edenler için bir örneklik olarak okunarak her insan tipinin kendi tarafından baktığında çıkarması gereken yaşanmış ibret mesajları olarak okunduğu zaman anlatılma amacı doğru kavranılmış olacaktır. 

Kur'an kıssalarında yaşanmış hayat örnekleri olan savaşlar, bizlere çok önemli mesajlar vermektedir. Allah cc kullarına yardım etme sözünün kime ve nasıl gerçekleştiğine dair olan pratik gösterimi bu kıssalardaki anlatımlar ile bizlere sunulmakta olup, yardım sözünün kime ve nasıl gerçekleştiğini bu kıssalardaki yaşanmışlıklar ile öğrenmekteyiz. 

İsrailoğulları, prototip bir kavim olup bu kavmin yaşadığı hayat içinde başlarından geçen olaylar sadece yahudi olmalarının verdiği bir özellik olarak değil , insan olmalarının verdiği bir özellik olarak okunması gerekmektedir. Aksi bir okuma, onlarla ilgili okuduğumuz her ayet , sadece  onlara kin ve nefret duymamızı sağlayacak olup onlar üzerinden verilen örnek ile bizlerin ibret alması gerektiği yönündeki mesaj ıskalanmış olacaktır.

Bakara s. içinde anlatılmış olan Talut kıssasının bizlere anlatılma amacı aynı duruma düşen insanların o durumdan kurutulmak için gerekli olan şartları uygulaması neticesinde başarıya ulaşacaklarının bir anlatımı olarak okunması ve örnek alınması gerekmektedir. Kur'anın kendisi içinde tefsirinin çok güzel bir örneği olarak ta okunabilecek bu kıssaya geçmeden ondan önceki 3 ayeti okumak ve bu üç ayetteki durumun bizlerden önce nasıl bir örnekle yaşandığını görelim. 

 
[002.243]  Binlerce kişinin memleketlerinden ölüm korkusuyla çıktıklarını görmedin mi? Allah onlara «Ölün» dedi. Sonra onları diriltti. Allah insanlara bol nimet verir, fakat insanların çoğu şükretmezler.
 [002.244]  Allah yolunda savaşın ve bilin ki Allah, her şeyi işitir ve bilir.
 [002.245]  Kimdir o adam ki Allah'a güzel bir ödünç versin de Allah da ona birçok katlarını ödesin. Allah darlık da verir, genişlik de verir. Hepiniz de O'na döndürülüp götürüleceksiniz.

 Bakara s. 243. ayete baktığımızda, anlatılan durumun sadece belli bir zaman ve mekana has olmadığı aksine her zaman ve mekan biriminde olabilecek bir fesad hareketinden etkilenme durumunu anlatmakadır. Allah cc nin insanlara "ölün" demesi ile "sonra onları diriltti" ifadesi kıyamet anında olacakları anlatmamaktadır. Bir kısım insanın diğer bir kısım insan eliyle yurtlarında çıkarılmak sureti ile zulme uğramasını anlatan ayet , bu zulme nasıl engel olunabileceğinin koordinatlarını 244-245. ayetlerde vermekte olup devam eden ayetlerde bu durumun pratik olarak İsrailoğulları üzerinden nasıl gerçekleştiğini anlatmaktadır.

 [002.246]  Musa'dan sonra İsrailoğullarının önde gelenlerini görmedin mi? Hani, nebilerinden birine: «Bize bir melik gönder de Allah yolunda savaşalım» demişlerdi, O: «Ya üzerinize savaş yazıldığı halde, savaşmayacak olursanız?» demişti. «Bize ne oluyor ki Allah yolunda savaşmayalım? Ki biz yurdumuzdan çıkarıldık ve çocuklarımızdan (uzaklaştırıldık.) « demişlerdi. Ama onlara savaş yazıldığı (öngörüldüğü) zaman, az bir kısmı dışında (çoğunluğu) yüz çevirdiler. Allah zalimleri bilir.

Bakara s. 246. ayetinden Musa as sonrası  yurtlarından sürülmek sureti ile zulme uğrayan israiloğullarının , başlarında olan  nebilerinden bir isteklerini dile getirdiklerini görmekteyiz. Nebileri bu isteklerinin gerçekleşmesi halinde onların yan çizme ihtimalini hatırlatmakta olup bu tür bir yan çizme hareketi sadece israiloğullarına has bir hareket olmadığı insana has bir durum olduğu hatta bu durumun müslümanlar arasındada başgösterdiği diğer ayetlerde anlaşılmaktadır.  

 [002.216] [DI] Savaş, hoşunuza gitmediği halde size farz kılındı. İhtimal ki hoşlanmadığınız şey sizin iyiliğinizedir ve ihtimal ki sevdiğiniz bir şey sizin kötülüğünüzedir. Siz bilmezsiniz, Allah bilir.
 [004.075] Size ne oluyor da: «Rabbimiz! Bizi halkı zalim olan bu şehirden çıkar, katından bize bir sahip çıkan gönder, katından bize bir yardımcı lutfet» diyen zavallı çocuklar, erkekler ve kadınlar uğrunda ve Allah yolunda savaşmıyorsunuz?
 [047.020]  İman edenler «bir Sûre indirilseydi» diyorlar, derken muhkem bir Sûre indirilip onda kıtâl zikredilince kalblerinde bir maraz bulunanları görüyorsun sana öyle bir bakış bakıyorlar ki: tıpkı ölümden baygınlık gelmiş kimsenin bakışı, o da onlara pek yakındır
 [004.077]  Kendilerine: «Elinizi savaştan çekin, namaz kılın, zekat verin» denenleri görmedin mi? Onlara savaş farz kılındığında, içlerinden bir takımı hemen, insanlardan, Allah'tan korkar gibi, hatta daha çok korkarlar ve «Rabbimiz! Bize savaşı niçin farz kıldın, bizi yakın bir zamana kadar tehir edemez miydin?» derler. De ki: «Dünya geçimliği azdır, ahiret, Allah'a karşı gelmekten sakınan için hayırlıdır, size zerre kadar zulmedilmez».

Savaşmak sureti ile kaybedilen yurtlarını geri almak , Allah cc nin insanlar üzerine koymuş olduğu görevlerden biridir. Allah cc ne müslümanlara nede başka birilerine, yurtlarından sürüldüğü ve zulme uğradıkları zaman melekleri gönderip onları savaştırarak mazlumlara kaybettiklerini geri vermez. Koymuş olduğu sünnet, insanların savaşarak kaybettiklerini geri almaları şeklinde olup müslüman , yahudi,müşrik ayrımı yapmadan her kim savaşıp, o savaşta galip gelmek için gerekli şartları yerine getirirse galibiyete hak kazanacaktır. Allah cc nin yanında seçilmiş bir kul tayfası olmayıp, koyulan kurallara riayet eden kim olursa olsun galibiyeti hak eder. Bugün müslümanlar olarak böyle bir galibiyeti kazanamıyorsak şartları yerine getirmeden bizim yerimize birilerinin savaşmasını beklemek sureti ile tembellik ve acziyet göstermemizdir.

246. ayet israiloğullarının başlarından geçmiş yaşanmış bir örnek olarak sıkıyı gören insanın yan çizme karakterini ifade eden bir ayettir. İstedikleri savaş izni gerçekleşinde korkarak yan çizme karakteri özellikle medeni ayetlerde tevbe , enfal surelerinde bizlere anlatılmakta olup bu durumun insana has olduğu görülmektedir. Şayet israiloğullarına has bir durum olsaydı bu kıssanın müslümanlara anlatılmasına ne gerek olurdu. Nuzül dönemi itibarı ile bu kıssanın mesajını düşünecek olursak onlara " israiloğullarının başlarına gelen durum sizin başınıza gelecek olursa onlar gibi yapmayın" şeklinde olup medinede inen ayetlerden anlaşılacağına göre bu tavsiyenin bir kısım müslüman arasında tutulamadığı görülecektir.

[002.247]  Nebileri onlara «Allah size şüphesiz, Talut'u hükümdar olarak gönderdi» dedi. «Biz hükümdarlığa ondan layık iken ve ona malca da bir bolluk verilmemişken bize hükümdar olmağa o nasıl layık olabilir?» dediler, «Doğrusu Allah size onu seçti, bilgice ve vücutça gücünü artırdı» dedi. Allah mülkü dilediğine verir. Allah her şeyi kaplar ve bilir.

İsrailoğullarının bu isteği Allah cc tarafından yerine getirilmiş, Talut onlara komutan olarak gönderilmiş , bu seferde gelen komutan beğenilmemiştir. Bu beğenilmeme örneği yine bir çok ayette gördüğümüz kavimlerin inkarcı muhataplarındada görülmekte , kendilerine gelen elçilerin "beşer" oluşu öne sürülerek "melek" gönderilmesi talebinde bulunulmaktadır. Talut da aynı tepkiye uğramış ve istedikleri şartları taşımadığı öne sürülerek kendi istekleri doğrultusunda bir komutan gelmesi istenmiş , fakat bu istek red edilerek seçilen bu komutana tabi olunması gerekmektedir.

[002.248] Nebileri onlara, «Onun hükümdarlığının alameti, size sandığın gelmesidir, onda Rabbinizden gelen gönül rahatlığı ve Musa ailesinin ve Harun ailesinin bıraktıklarından kalanlar var; onu melekler taşır, eğer inanmışsanız bunda sizin için delil vardır» dedi.

Bu ayette, gelen komutanın Allah cc tarafından gönderildiği ve onun bu gönderilişinin delilleri anlatılmakta olup , gönderilen diğer elçilerin elçiliklerinin Allah cc tarafından teyid edilmesi şeklinde anlayabileceğimiz görsel belgelerin, Talut'un komutanlığının teyid edilmesi şeklinde gerçekleştiğini görmekteyiz. Bu durumu israiloğulları gözü ile anlamaya çalışalım; biz eğer israiloğullarından bir fert olarak, savaşmak için gönderilen komutanı gönderen kişinin Allah cc olduğunu bilsek ve bu durum bize apaçık görsel ayetlerle gösterilmiş olsa galibiyet için moral açısından yüksek bir durumda olmamız kaçınılmazdır. 248. ayetteki anlatılanların, moral destek diyebileceğimiz şekli ile israiloğullarına gösterilmesi olarak anlamak mümkündür.

[002.249]  Talut orduyla birlikte ayrıldıktan sonra, «Doğrusu Allah sizi bir ırmakla deneyecektir, ondan içen benden değildir, onu tatmayan eliyle sadece bir avuç avuçlayan müstesna şüphesiz bendendir» dedi. Onlardan pek azı hariç, sudan içtiler. Kendisi ve kendisiyle olan inananlar ırmağı geçince, «Bugün Calut ve ordusuna karşı koyacak gücümüz yok» dediler. Kendilerinin Allah'a kavuşacağını bilenler ise: «Nice az topluluk çok topluluğa Allah'ın izniyle üstün gelmiştir, Allah sabredenlerle beraberdir» dediler.

Komutan ve asker bir savaşın ayrılmaz bir öğesi olup komutana tabi olmak şeklinde bir eylem olmadan galibiyet gerçekleşmez. Komutan ordusunda bulunan askerlerin kendisine olan sadakatini onları deneyerek öğrenebilir. Allah cc de bizleri bu tür imtihanlara tabi tutup bu imtihan sebebinin mü'min ve kafiri ayırmak için olduğunu bir çok ayetinde beyan etmektedir. Bu ayeti yine nuzül dönemi içinde sahabe gözü ile okumaya çalışalım ve bu ayeti uhud harbi ile bir paralellik içinde düşünelim. Allah cc bu kıssa ile bizlere galibiyet için gerekli olan şartlardan birinin komutanın emrine tabi olmak şeklinde gerçekleşeceğini hatırlatmakta olup eğer emre itaatten ayrılındığında düşmana karşı koyacak gücün zayıflayacağını bu kıssa içindeki olaydan canlı olarak anlatmaktadır. Her ordunun içinde emre tabi olmaktan geri duranlar olduğu gibi emre itaat edenlerde bulunmakta olup , galibiyet bu kişilerin emre olan ittibaları neticesinde gelmektedir. Uhud harbini düşünecek olursak bu ayet ile tam bir paralellik arzettiğini görürüz. Uhud da Muhammed as ın koyduğu savaş strajesine uymayıp yerlerini terkeden  müslümanlar yenilgiye sebeb olmuştur. Eğer bu kıssa müslümanlar tarafından doğru okunup hayata tatbik edilip her ne bahasına olursa olsun emir hilafına bir hareket edilmemiş olsaydı mağlubiyet gelmezdi.

[002.250]  Calut ve ordusuna karşı çıktıklarında, «Rabbimiz! Bize sabır ver, sebatımızı artır, inkar eden kavme karşı bize yardım et» dediler.

Talut'un emrine uymayanların "bugün gücümüz yok" demelerine karşın, emre uyanların ona tabi olmanın verdiği moral destek ile söyledikleri söz karşılığını bularak galibiyet gelmiştir. Bu durumu bedir harbi ile bir paralellik içinde okuyacak olursak bu kıssayı bedirde doğru okuyan müslümanlar kendilerinden sayıca kalabalık olan müşrik ordusuna karşı galip gelmişlerdir

[003.146-148]  Nice peygamberlerin yanında Rabbe kul olmuş pek çok kimse savaşmıştır. Allah yolunda başlarına gelenlerden ötürü gevşememişler, yılmamışlar ve boyun eğmemişlerdi. Allah, sabredenleri sever.Sadece: Ey Rabbımız, günahlarımızı ve işimizdeki israfımızı bize bağışla, sebatımızı artır; kafirler güruhuna karşı bize yardım et, diyorlardı.Böylece Allah, dünya sevabını da, ahiret sevabının güzelliğini de onlara verdi. Allah iyilikte bulunanları sever.

Al-i imran s. 146-148. ayetler arasında , Allah cc nin galibiyet için koymuş olduğu kurallar dahilinde savaşıp ve galip gelenlerden örnekler verilerek onların aldıkları sonuç anlatılmakta olup koyulan kurallar gereği içinde yapılan savaşta galip gelineceğine dair olan sözün vuku bulduğu   anlatılmaktadır. Allah cc den sabır , sebat ve yardım isteği sadece sözle ile değil fiiliyata konularak gerçekleşmiş olmasınıda burada hatırlatarak sadece sözlü dua ile bu işlerin gerçekleşmeyeceğini hatırlatalım. Şayet kafirlerden oluşan bir ordu, karşısındaki orduya karşı aynı sabır ve sebatı göstererek savaşsa , karşısındaki ordu aynı sabır ve sebatı göstermese, bu ordu müslümanlardan oluşsa dahi zafer kafir ordusunun olur özellikle bu yüzyılda arap israil savaşlarının neticeleri buna acı bir örnektir.

[002.251]  Onları Allah'ın izniyle bozguna uğrattılar; Davud Calut'u öldürdü, Allah Davud'a hükümranlık ve hikmet verdi ve ona dilediğinden öğretti. Allah'ın insanları birbiriyle savması olmasaydı yeryüzünün düzeni bozulurdu. Fakat Allah alemlere lütufkardır.

Allah'ın izni ile bozguna uğratmaları onun koymuş olduğu kurallara riayet neticesinde gelmiş olup işin doğasında olan bir durumdur. Allah cc nin koymuş olduğu kurallar dahilinde hareket edenlerin savaşta galip gelmesi doğal bir durum olup bu durum müslümanlar için ayrı bir vaziyet arzetmez. Bizler kendimizi israiloğulları gibi seçilmiş kullar zannedip, savaşmadan kafirlerin alt edilebileceğini düşünüp, sadece Allah cc nin onlarla savaşmasını beklemekten başka bir iş yapmadığımız müddetçe bu zelil durumdan kurtulmamız imkansızdır.

251. ayette sahneye düşman ordusunun komutanı olan calud'u öldüren Davud çıkmaktadır. Bir savaşta ordu komutanını öldürme başarısını göstermek sıradan bir askerin yapabileceği bir iş olmayıp oyunu kuralına göre oynayanların yapabileceği bir iştir. Davud as bu başarısı karşılığında Allah cc ona hüküm ve hikmet vererek israiloğullarına elçi kılmış ve ona dilediğinden öğretmiştir. "Dilediğinden öğretmesi" kelimesini biraz açacak olursak "dilemek" kelimesinin karşılığını görmek mümkündür.

Davud as ıs kıssasının anlatıldığı diğer ayetlere baktığımızda ona savaş sanatları ile ilgili bilgilerin verilmiş olduğu anlatılmaktadır. Zırh yapma sanatının ona öğretildiğini beyan eden ayetlere baktığımızda, bu öğretilişin Cibrilin inerek çekiç ve örs ile ona bunu öğretmesinin gerçekleştiğini düşünmek biraz absürt bir düşünce olur. Calut'u öldürecek kadar savaş sanatını hakim olan Davud as ın bu bilgi birikimi savaş için gerekli olan alet edevatı yapma becerisine sahip olduğu ve yeni icatlar peşinde koşarak bilgi birikimi sayesinde savaş ile ilgili bilgi birikimine yeni bilgiler ekleyerek insanlığa örnek olduğu anlaşılabilir. 

Bugün itibarı ile düşünecek olursak savaş veya başka konular ile ilgili bilgi birikimine sahip olan insanların genelde müslümanlar dışındaki insanlardan oluştuğu görülür. Allah bu insanlara çalışıp gayret ettikleri için önlerini açmış ve "dilediğinden öğretmiştir" . Bu dilemesi o kulların çalışıp bir şey üretme şeklinde bir irade beyanının sonucu olup, onların istememelerine rağmen öğretmiştir anlamında değildir. Kafir veya müslüman eğer herhangi bir konuda üretme gayreti iradesini gösterdiklerinde Allah cc "bu kulum kafir ona engel olayım" veya "bu kulum mü'min ona özel bir destek vereyim" demez "HERKESİN ÇALIŞTIĞININ KARŞILIĞI VARDIR" diyerek bu çalışmasının dünyada karşılığını verir.

251. ayetin son cümlesi olan " Allah'ın insanları birbiriyle savması olmasaydı yeryüzünün düzeni bozulurdu. Fakat Allah alemlere lütufkardır." ibaresi Allah cc nin koymuş olduğu sünneti ifade eden bir kelimedir. Fesad çıkarmak yolu ile bazı insanlara zulmeden insanların bu fesadları başka insanların eli ile def edilmesi onun raci olan bir sünnetidir. Hacc s. 40. ayetinde de gördüğümüz bu sünnetin nasıl uygulandığı, israiloğullarına zulmedenlerin Talut'un komutası altında nasıl gerçekleştiğinin canlı örneği olarak bizlere anlatılmaktadır. Bugün merhum akifin deyimiyle ya kendisi ya hızırı gönderip savaşması bizi zalimlerden kurtarması şeklinde sünneti olan bir ilah  yoktur. Alemlerin rabbi olan Allah cc nin raci olan fesadı yeryüzünden kaldırma sünneti diğer kulları eli ile olmasıdır. İsrailoğullarının bu fesad kalkmış fakat onlar isra s. 4-8. ayetlerinde gördüğümüz üzere onlar fesada başladığı zaman ibre onların aleyhine dönmüş ve başka insanlar eli ile israiloğularının fesadları ortadan kalkmıştır. Bu şekil sünnet kıyamete kadar geçerli olacak olup hangi ulus olursa olsun bir gün yapmış oldukları fesadlarına karşılık onları yıkacak başka uluslar gelecektir.

[002.252]  İşte bunlar Allah'ın ayetleridir. Onları sana hak olarak okuyoruz. Şüphesiz ki sen elçilerdensin.

"Allahın ayetleri" deyiminden ne anlamalıyız? sorusuna verilecek ceavp bu kıssayı doğru anlamamıza yardımcı olacak bir cevap olacaktır şöyleki; Allah cc nin ayetleri sadece elçileri vasıtası ile göndermiş olduğu kitapların içinde bulunan pasajlar olmayıp "koymuş olduğu düzen" olarak ifade edebileceğimiz bir kapsama alanıda mecvuttur. "Kan dökücü ve fesad çıkarıcı bir özelliği olanımı kılacaksın?" dediklerinde, meleklere "ben sizin bilmediklerinizi bilirim" cevabını veren rabbimizin , bu kan dökücülüğü ve fesadı diğer kullarının eli ile önlemek gibi bir sünnet koyduğunu ve bu sünnetinin canlı olarak uygulanmış örneklerini kur'anın bir çok ayetinde gördüğümüzü hatırlayarak "Allahın ayetlerinin " neler olduğunuda görmüş olduk. 

Kıssalardaki mesajı günümüze aktararak ondan hisse almak gibi bir okuma metodu takip ettiğimizde Talut kıssasının  bizlere şöyle bir mesaj verdiği düşünülebilir. Yeryüzünün herhangi bir kara parçası üzerinde yaşayan insanlar bir sebebten ötürü hakları gasbedilmiş ve zulme uğramış olabilir, zulme uğrayan bu insanlar uğradıkları zulmu ortadan kaldırmak için elleri kolları bağlı  vaziyette, sadece zalimlere beddua şeklinde bir karşılık verdikleri müddetçe bu zalimlerden kurtulmaları mümkün değildir. Talut adlı komutan israiloğullarına gökten zembille inmiş bir insan olmayıp içlerinden yetişmiş bir kişi olması zulme karşı koyamak gerekli olan fertlerin toplum içinde yetiştirilmeleri gerektiği unutulmamalıdır, bizlerde gökten zembille inecek olan İsa veya mehdi türü kişileri bekleyerek kadro oluşturmaksızın kafiri alt edebileceğimizi sanıyorsak aldanıyoruz. Bizlerde müslümanlar olarak zulme ve fesada engel olamk için gerekli olan kadroyu yetiştirerek önderler çıkarmak zorundayız.

Allahın ayetlerinin bize hak yani doğru olarak okunduğunun beyan edilmesinden anlamamız gereken şudur , bu anlatımlardaki gerçekliğin bizler tarafından da görülerek israiloğuları misalinde olduğu gibi , uğradığımız zulmü bertaraf etmemiz için okumamız gereken yani hayata aktarmamız gereken şekil böyle olmalıdırki israiloğulları örneğinde olduğu gibi hak yerini bulsun. 

Alak suresinin ilk ayeti olan "ikra" (oku) emri sadece yazılı bir metini eline alıp okumayı ifade etmez. Hayatın gerçeklerini okumak şeklinde bir anlama sahip olan ayeti maalesef rivayetlere bakacak olursak " ben okuma bilmem" şeklinde bir karşılık verdiğini söyleyerek okumayı sadece yazılı bir metinden okumak şeklinde anlayan müslümanlar hayatın gerçeklerini okuyamamış bu okumayı başkaları yaparak bugünkü ileri seviyeye yükselmişlerdir.

Allahın ayetleri sadece dünya şampiyonu hafızların sesinden dinleyerek manasını anlamadan hayat içinde yeri olduğu bile akla gelmeden gözlerimiz yaşlarla dolarak dinlememiz gereken kuran ayetleri değildir , Allahın ayetleri yedi deniz mürekkeb olsa bir o kadar daha katılsa mürekkebin yetmeyeceği kadar çok olup bunları doğru okumak ve hayata aktarmak bizlerin görevidir. Bu görevi kafir olanlar sadece kevni ayetler bazında okudukları için bu ayetler gereği hak ettiği şeyleri zulum olarak kullanmakta olup bizlerin bu zulme dur diyebilecek  bir hareketimiz maalesef yoktur. 

Kur'an bizlere hayatın dinamiklerini sunan ve bu dinamiklerin geçmiş örneklerini bize anlatarak gerçek olduğunu beyan eden bir kitap olup bu gerçekliklere sadece mushaf bazında iman etmek yeterli değildir. Allahın kainata koymuş olduğu kurallar çerçevesinde hareket ederek bu ayetleri okuyan kafirler, elçiler vasıtası ile gelen kitaptaki hatırlatmaları göz ardı ettikleri için dünya hayatındaki kazanımlarını insanlara zulum ve arz üzerinde fesad olarak uygularayak ebedi azaba hak kazanmaktadırlar. Eğer Allahın ayetlerini bir bütün içinde okuyup dünya hayatı içindeki kazanımlarını insanlara faydalı olmak şeklinde uygulasalardı dünya ve ahirette mutluluğa ulaşırlardı.

Sonuç olarak, Talut kıssası  israiloğulları örneğinde zulme uğrayan bir topluluğun içinde bulundukları durumdan kurtulmak için gerekli olan liyakatli bir komutan yetiştirerek onun komutası altında savaşarak içinde bulundukları durumdan kurtulmalarının Allah cc tarafından konulmuş bir sünnet olduğu gerçeğini canlı olarak anlatan bir kıssadır. İsrailoğulları prototip bir kavim olarak insanlık tarihi içinde onların başından geçen olaylar üzerinden verilen mesajlar bizler için birer ibret vesikası olarak okunması gerekmektedir.

                                       EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.